KENAN ÖVSENE
  6. SINIF DERS NOTLARI
 

Canlının İç Yapısına Yolculuk

 

 

Çekirdek : Hücrenin beyni gibi çalışır.  Hayatsal olayların yönetildiği yerdir. Bakteri, mavi yeşil algler ve alyuvarlarda çekirdek bulunmaz.  Çekirdek genelde hücrelerde bir tane bulunmakta olup hücrenin ortasına yakın bir yerde bulunur. Küre şeklinde ve çift katlı zarla çevrilidir. Organellerin çalışmasını, Hücrenin büyüyüp gelişmesini, Hücrenin bölünmesini, Protein sentezi gibi olayları yönetir.

 

Çekirdekçik : Protein ve bazı genlerden oluşur. Özel olarak RNA sentezlemesi ile ribozom üretilmesinde görev yapar. Sayısı birden fazla olabilir.

 

Çekirdek özsuyu : Çekirdeğin içerisini dolduran sitoplazmaya benzeyen bir sıvıdır. Nükleik asitlerin yapı birimlerini, enerjiyi, besinleri ve enzimleri bulundurur.

 

Çekirdek zarı : İki katlı bir yapıya sahip olup, içerisindeki genetik maddeyi korur. Hücre sitoplazmasıyla madde alış verişini sağlayan deliklere (por) sahiptir.

 

 

Deoksiribonukleik asit (DNA): Canlılardaki yönetici molekül. Genetik bilgileri içeren ve hücre çekirdeğinde yer alan ikili sarmal molekül

 

 

Döllenme: Erkek üreme hücresi (sperm) ile dişi üreme hücresi (yumurta) nın birleşip  kaynaşmasına döllenme denir.

 

 

Endoplazmik Retikulum (E.R.)  : Hücre zarından çekirdeğe kadar uzanan kanal sistemidir. Hücre içinde madde iletimini ve depolanmasını sağlar. Üzerine ribozom bulunuyorsa granüllü E.R., üzerinde ribozom yoksa granülsüz E.R. denir. Hücrede madde iletimini sağlayan, tüp borular şeklindeki organellerdir.

 

Epidermis Doku : Koruyucu dokunun canlı hücrelerden oluşan çeşidine epidermis denir. Epidermis yaprak yüzeyinden, kök yüzeyine kadar bitki organlarını çevreleyerek zarar görmelerini engeller.

 

Epitel: Vücut dış yüzeyini, organların iç yüzeyini örten hayvansal doku.

 

Epitel Doku : Vücudun dış yüzeyini ve iç organların dışını örterek korumayı sağlayan dokudur. Deride bulunan epitel doku vücudun sıcak, soğuk gibi çevresel faktörlerden zarar görmesini engeller. Akciğerdeki hava keselerinde ve kılcal damarlarda bulunan yassı epitel hücrelerinden oluşmuş doku madde alışverişine olanak sağlar. Bağırsağımızda bulunan epitel doku hücreleri silindir şeklindedir ve besinlerin emilmesini sağlarlar. Bazı organlarımızda bulunan epitel doku hücreleri ise salgı üretilmesini sağlarlar. Örneğin gözyaşı ve ve süt üreten hücreler, mide ve bağırsaktaki besinlerin sindirimi için enzim üreten hücreler gibi. Epitel dokuya ait bazı hücreler ise burun ve dil gibi organlarımızda bulunurlar. Burada koku ve tat gibi duyuların alınmasını sağlarlar.

 

Eşey: Cinsiyet.

 

Eşeyli üreme: Farklı iki eşey hücresinin birleşmesiyle bir canlı oluşması.

 

Eşeysiz üreme: Bir canlının özelleşmiş üreme hücrelerini meydana getirmeden tıpatıp atasına benzer canlıların oluşmasını sağlayan üreme şeklidir. Cinsiyet faktörü kullanılmadan yapılan üreme şeklidir.

 

Fotosentez :  Yeşil bitkilerin, güneş enerjisi ve klorofil pigmenti yardımıyla CO2 ve H2O'dan besin maddelerini üretmesidir. Oksijenli solunumun tersidir.

 

Gamet: Erkek ve dişi üreme hücresine verilen ad.

 

Golgi Cisimciği : Salgı maddelerini üretip zarla paketleyerek salgılar. Böylece maddelerin hücre dışına taşınması sağlanır. Süt bezi, ter bezi, tükrük bezi, yağ bezi… gibi salgı hücrelerinde sayısı normalden fazladır.

 

Hücre : Canlılık özelliği taşıyan en küçük vücut birimidir. Örnek : Kan hücresi, kemik hücresi. Hücre üç temel kısımdan meydana gelmiştir.

I.                     Hücre zarı       II. Sitoplazma      III. Çekirdek

 

Hücre Çeperi (Duvarı) : Bitki, mantar ve bakterilerin hücre zarı dışında zırh şeklinde bulunur. Cansızdır, hücreyi dış etkilerden korur ve desteklik sağlar. Üzerinde geçitler vardır. Çeper ölü olduğundan, seçici değil tam geçirgendir.

Bitkisel çeperler selüloz ve mantarlar ile bakteri çeperleri ise protein yapılıdır.

 

Hücre Zarı : Protein, yağ ve az miktarda karbonhidrattan oluşur. Canlı, saydam ince, geçirgen ve esnektir. Akışkan bir yapıya sahiptir. Hücre zarı, 2 sıra yağ tabakasıyla bu tabakalara gömülmüş proteinlerden oluşur. Kendisine gerekli olan maddelerin girişine, atık maddelerin çıkışına izin verir.

 

İletim Dokusu : Bitkide su, mineraller ve besin maddelerini taşıyan yapılardır. Bunlardan topraktan alınan su ve mineralleri taşıyan çeşidine odun boruları denir. Odun boruları ölü hücrelerden oluşur. Odun borularında suyun taşınmasında, yapraklardan yapılan terleme etkili olur.

 

İskelet kasları : Kemiklerle birlikte hareketin yapılmasını sağlarlar. İsteğimizle çalışan iskelet kasları çizgili yapıda ve kırmızı renklidir. Bu kaslar hızlı kasılır. Ancak çabuk yorulurlar.

 

Kalıtım : Birinin  kendinden önceki yakınlarında bulunan bir durumun onda da gözükmesi, soyaçekim.

 

Kalp kası :  Çizgili yapısındadır, ancak isteğimiz dışında çalışır. Kalpteki kanın vücuda ve akciğerlere gönderilmesini sağlar.

 

Kan Doku : Vücudumuzu oluşturan hücreler canlıdır. Bu hücrelerin canlılığını devam ettirebilmesi solunum yapmalarıyla ve beslenmeleriyle sağlanır . Hücrelerimizin ihtiyacı olan besin ve oksijenin taşınması kan dokuyla sağlanır. Kan doku ayrıca hücrelerde oluşan metabolizma artıklarının, boşaltım organlarına taşınmasını da sağlar. Kan doku, plazma (sıvı kısım) ve kan hücrelerinden oluşur. Plazmanın büyük bir kısmı sudur. İçinde besinler de bulunabilir.

 

Karbonhidrat : Yağlar ve yumurta akı maddeleri yanı sıra, insan ve hayvanların organsal besinlerinden en önemlisi olan organik kimya bileşiklerinin genel adı.

 

Kas : Vücudumuza biçim kazandıran, iskeletimizi ve iç organlarımızı hareket ettiren yapılara kas denir.

 

Kas Doku : Canlının hareket etmesini sağlayan dokudur. En önemli özelliği kasılıp gevşeyebilen hücrelerden oluşmasıdır. Omurgalı canlılarda ve insanda iskelet kası, kalp kası ve düz kas olmak üzere üç tip kas bulunur.

 

Kemik doku  : İskelet sistemimizi oluşturur. İskelet sistemi ise kaslarla birlikte hareketin sağlanmasında etkilidir. Ayrıca vücudun şeklinin ve bazı iç organların korunması da iskelet sistemiyle sağlanır. Kemik doku hücreler ve bu hücreler arasını dolduran ara maddeden oluşur. Ara madde bazı minerallerden dolayı kemiğe sertlik ve dayanıklılık kazandırır.

 

Kıkırdak doku :  Kemik dokuya oranla biraz daha esnektir. Eklem yerlerindeki kemiklerin baş kısmında bulunan kıkırdak doku, sürtünmeden dolayı kemiklerin zarar görmesini engeller. Kıkırdak doku, ayrıca burunda, kulak kepçesinde v.b. yerlerde bulunabilir.

 

Klorofil: Fotosentaz olayında güneş enerjisini kimyasal enerjiye çeviren yeşil pigment maddesi.

 

Kloroplast : Bitkiye yeşil renk verir. Yapraklarda, otsu bitkilerin gövdelerinde bulunur. Yapısındaki klorofiller fotosentezde görevlidir. Besin üretiminin gerçekleştiği organellerdir.

 

Koful : İçi sıvı dolu keselerdir. Bulunduğu hücrenin tipine göre çok farklı görevler yapar. (Depolama, sindirim, boşaltım…) Tek hücrelilerde beslenme ve boşaltımda, bitkilerde ise su depolamasında görevlidir. Bitki hücrelerinde ise küçük ve çok sayıdadır. Bitki hücresi yaşlandıkça, kofulları büyür.

 

Koruyucu Doku : Bitkinin çevresinde meydana gelen olumsuz şartlardan korumasını sağlar. Bu dokuya ait olup ölü hücrelerden oluşan dokuya mantar doku denir. Örneğin; çok yıllık bir ağaçta gövdeyi koruyan kabuk kısmı mantar dokudan oluşmuştur.

 

Kök: Bitkinin toprak altında kalan kısmıdır. Bitkiyi toprağa bağlar. Gövdenin boşlukta gelişmesine yardımcı olur. Topraktan su ve suda çözünmüş madensel tuzların alınmasını sağlar. Bazı bitkilerde de yedek besin depo eder.

 

Kromatin iplik : Çekirdek sıvısı içinde ağ şeklinde bulunan yapıdır. Bölünme sırasında, kalınlaşıp kısalarak kromozomu oluşturur. Yapısında DNA bulunur. Kalıtsal karakterleri taşır. Çoğalmayı sağlar. Üzerinde bulunan genler, yavru hücrelere aktarılarak, yeni karakterlerin oluşması sağlanır.

 

Kromoplast : Bitkilerde meyve, tohum, yaprak, çiçeklere… sarı, kırmızı ve turuncu rengini verir. Örnek : Domates, havuç, papatya, gül, karanfil…

 

Kromozom: Prokaryot ve ökaryot hücrelerde üzerlerinde genleri taşıyan DNA ve nükleoproteinden oluşmuş yapı. Hücrenin kendi kendini eksiksiz olarak kopyalamasına yarayan tüm bilgileri içeren ve hücre çekirdeğinde yer alan DNAlar.

 

Lizozom : Hücrenin midesi şeklinde görev yapar. İçerisinde 50 çeşit sindirici sıvı (enzim) bulundurur. Hücrede büyük yapılı besinlerin (protein, yağ, şeker) sindirilmesini sağlar. Yaşlanmış organelleri parçalar. Lizozomun zar yapısı bozulursa, hücre kendi kendini sindirir. Buna otoliz denir.

 

Lökoplast : Kök, gövde, meyve ve tohum gibi bitki kısımlarında çok bulunur. Renksizdir ve nişasta depo eder. Örnek : Patates, turp, havuç, elma, ayva…

 

Metabolizma : Hücredeki tüm yapım ve yıkım olayları metabolizma olarak adlandırılır. Canlı organizmanın hücreleri içinde meydana gelen ve enzimlerle kontrol edilen olayların hepsi. Metabolizma ile enerji üretimi ve madde yapımı gerçekleştirilir.

ATP üretimi ve protein sentezi iki önemli metabolik reaksiyondur.

 

Mitokondri : Bakteriler hariç bütün hücrelerde bulunurlar. İki katlı zarla çevrilidir. Dış zarı düz ve iç zarı girintilidir. Oksijenli solunum ile besinleri yakarak enerji (ATP) üretir.

 

Mitoz: Bir hücreden aynı özellikte iki yeni hücre oluşturan hücre bölünmesi.

 

Molekül : Maddenin bütün niteliğini taşıyan, bir araya gelerek maddeyi oluşturan en küçük bölüm.

 

Organ : Belirli bir görevi yapmak için bir araya gelen dokular organları oluşturur. Örnek : Kalp, böbrek.

 

Organel: Hücre içinde belirli bir görevi yapmak üzere özelleşmiş ve zarla çevrili yapılar. Çekirdek, mitokondri, kloroplastlar gibi.

 

Organizma : Sistemler bir araya gelerek organizmayı oluşturur.   Örnek : Kemik hücreleri birleşerek kemik dokusunu, kemik dokuları kemiği, kemikler birleşerek iskelet sistemini, iskelet sistemi diğer sistemlerle birleşerek organizmayı oluşturur.

 

Ökaryot : Çekirdek ve sitoplazmalarında zarlı organellerin bulunduğu hücre tipidir.

 

Ökaryot hücre: Zarla çevrili organelleri ve gerçek çekirdeği olan hücre.

 

Parankima (Temel – Bağ) Doku : Kök, gövde ve yaprak ile diğer dokuların çevresinde yer alır. Hücreleri canlıdır.  Ancak cansız hücreleri de vardır. Temel doku, bitkilerdeki işlevlerine göre dörde ayrılır. Özümleme - sünger parankiması, iletim parankiması, havalandırma parankiması, depo parankiması.

 

Plastidler : Sadece bitki hücrelerinde bulunur. Üç çeşittir :  Kloroplast, Kromoplast, Lökoplast. Bitkilerde bulunan plastitler birbirine dönüşebilirler. Örneğin yeşil domatesin kızarması kloroplastın kromoplasta dönüşmesi, patatesin  yeşillenmesi lökoplastın kloroplasta dönüşmesi gibi…

 

Prokaryot hücre: Zarla çevrilmiş özel organelleri ve gerçek çekirdeği olmayan hücreler. Bakteriler ve mavi-yeşil algleri içine alan monera alemindeki canlılar.  Örnek : Bakteriler.

 

Protein: Yapısında karbon, hidrojen, oksijen ve azot gibi elementleri bulunduran temel moleküllerdir. Amino asitlerin peptid ağlarıyla birleşmesinden oluşur. Belli bir sırada dizilmiş bir veya birkaç amino-asit zincirinden oluşan büyük moleküller. Bu dizilişi genetik kodlamadaki nükleotidler belirler. Proteinler vücudumuzdaki hücrelerin, dokuların ve organların oluşması, işlevlerini görebilmesi ve bunu uyum içinde yapmaları için gereklidir. Her proteinin kendine özgü bir işlevi vardır. Sözgelimi hormonlar ve enzimler adlarını duyduğumuz protein türlerinden ikisidir.

 

Ribozom  : Amino asitleri özel bağlarla birleştirerek gerekli proteinleri üretir. Bütün canlı hücrelerde vardır. Protein sentezi yapar. Sitoplazmada ve Endoplazmik Retikulum üzerinde bulunur.

 

Salgı Doku : Bitki için gerekli salgıları oluşturan dokudur. Salgı dokuyu oluşturan hücreler; canlı, küçük kofullu ve bol sitoplazmalıdır.  Salgı doku, diğer dokular arasında dağılmış olarak bulunur.

 

Selüloz : Yalnızca bitkilerde bulunur. Bitki hücresinin çeperini oluşturur. (Yapı maddesi) Hayvanlar tarafından sindirilemez. (Bazı kuş ve geviş getirenler hariç)

 

Sentrozom (Sentrioller) : Sadece insan ve hayvan hücrelerinde bulunur. Birbirine dik 2 sentriyolden oluşur. Hücre bölünmesinde görevlidir. Hücrenin normalden daha hızlı bölünmesini sağlamaktadır.

 

Sinir Doku : Vücudumuzu oluşturan dokular ve organlar arasında haberleşme sinir hücreleriyle sağlanır. Sinir doku ayrıca çevremizdeki değişikliklere tepki göstermemizi ve vücudumuzdaki hücrelerin uyum içerisinde çalışmasını sağlar. Sinir dokuyu oluşturan hücreler, farklı uzantılara sahiptir. Bu uzantılar sayesinde, iç ve dış çevreden gelen uyartıların alınması ve iletilmesi sağlanmış olur.

 

Sistem : Organlar bir araya gelerek sistemleri oluşturur. Örnek : Sindirim sistemi, Solunum sistemi.

 

Sitoplazma : Hücre zarı ile çekirdek arasını dolduran, akışkan, yumurta akı kıvamında (kolloidal) bir sıvıdır.

İçerisinde bol miktarda su, proteinler, şekerler, yağlar, enzimler, hormonlar, glikoz, yağ asiti, mineraller ve hücre organelleri vardır. Hayatsal olayların gerçekleştiği yerdir.

 

Sürgen (Bölünür - Meristem) Doku : Bitkilerde ömür boyu enine ve boyuna büyümeyi sağlayan dokular.

 

Tohum : Embriyon, çenek ve zardan oluşan yapıya tohum denir.

 

Tozlaşma : Çiçek tozlarının dişi organın tepeciğine taşınması olayına tozlaşma denir. Açılan başçıktan yayılan çiçek tozları böceklerin, rüzgarın, kuşların, suların, insanların katkılarıyla tepeciğe ulaşır.

 

Yağ doku : Bağ dokunun özelleşmiş bir çeşidi olan yağ dokusu, vücuda alınan fazla besinin yağ şeklinde depolanmasını sağlar. Bunun yanında yapısından dolayı diğer dokulara desteklik sağlar. Derinin altında biriken yağ dokusu canlıları soğuktan korur yağ dokunun  metobolizması  yavaş olduğundan kan damarı azdır.

 

Zar: Hücreyi ve çoğu organelleri çevreleyen lipit ve proteinlerden oluşan yapı.

 

Zigot : Döllenmiş yumurta hücresine zigot adı verilir.

 

Hayvan hücresi ile Bitki hücresinin karşılaştırılması

 

Hayvan Hücresi

Bitki Hücresi

Hücre Duvarı (ölü)

Yok

Var

Plastidler

Yok

Var

Sentrozom

Var

Yok

Koful

Az ve küçük

Çok ve büyük

Hücre zarı

Var

Var

Mitokondri

Var

Var

Ribozom

Var

Var

Golgi cisimciği

Var

Var

Lizozom

Var

Var

Çekirdek

Var

Var

Çekirdekçik

var

Var

  

Dolaşım Sistemi

 

İnsanda Dolaşım Sistemi

 

Tüm canlı organizmaların yaşayabilmesi için beslenme-boşaltım, solunum yapması gereklidir. Gelişmiş yapılı, büyük vücutlu canlılarda besinlerin ve temiz havanın vücuda yayılmasını, hücrelerde oluşan artıkların boşaltım organlarına ulaştırılmasını sağlayan yapılara dolaşım sistemi denir.

Dolaşım sistemi çiçekli bitkiler, eklem bacaklılar, yumuşakçalar, derisi dikenliler ve omurgalı canlılarda bulunur. Genel olarak tüm sistemlerle ilişkili olan dolaşım sistemi kalp, damarlar ve kan dokusundan oluşur.

İnsanlarda dolaşım sistemi;

  • Sindirilmiş besinleri, su ve mineralleri hücrelere taşıma,
  • Akciğerden alınan oksijeni hücrelere taşıma
  • İç salgı bezlerinin ürettiği hormonları hedef organlara iletme
  • Karaciğerin ürettiği ısıyı tüm vücuda yayma,
  • Hücrelerin ürettiği artık maddeleri böbreğe ve deriye taşıma,
  • Solunum sonucu oluşan karbondioksiti akciğerlere taşıma,
  • Bağışıklık elemanı olan akyuvar ve antikorları vücuda yayma görevlerini yaparlar.

 

I.                    Dolaşım Sisteminin Yapısı

Kapalı kan dolaşımına sahip olan insanda kalp, atar, toplar, kılcal damarlar ve kan sıvısı dolaşım sistemini oluşturur. Dolaşım sisteminin çalışması istemsiz olup, kalp ve kaslı damarların çalışma düzenini omurilik soğanı ayarlar.

 

  1. Kalp

Göğüs kafesi içerisinde ve 2 akciğer arasındaki boşlukta bulunur. Etrafını çeviren kemik kafes kalbi, çalışması esnasında korur. Yaklaşık yumruk büyüklüğünde olan bir kalp bir pompa gibi çalışarak kan sıvısının damarlar içerisinde hareketini sağlar.

 

  1. Kalbin Yapısı

Kalbin üzerinde kalın, esnek ve dayanıklı bir zar (Perikard) bulunur. Bu zar ile kalp arasında kaygan bir sıvı vardır. Bu sıvı kalbin daha rahat çalışmasını sağlar. Kalbin duvarları çizgili (kırmızılı) kaslardan yapılmıştır. Kalp kası ritmik ve hızlı kasılır. Kalbin çalışması esnasında üst bölgesi olan kulakçıklar emici, alt bölgesi olan karıncıklar pompalayıcı bir kuvvet oluşturur.

 

İnsanlarda kalp iki kulakçık ve iki karıncık olmak üzere dört gözlüdür. Kalbin sol bölümünde temiz kan, sağ bölümünde ise kirli kan bulunur.

 

Kalp kaslarının beslenmesini koroner damarlar sağlar. Dört odacıklı olan kalbin üstteki 2 odacığına kulakçık denir. Kulakçıklar toplardamarlarla bağlantılıdır. Alttaki iki odacığına da karıncık denir. Karıncıklar atardamarlar ile bağlantılıdır. Kalpte kulakçıklar ile karıncıklar arasında tek yönlü açılan kapakçıklar bulunur. Bu kapakçıklar karıncıkların kasılması sırasında kanın geriye dönmesini önler.

 

  1. Kalbin Çalışması

Kasılıp – gevşeyerek çalışır. Kasılma sırasında ilk önce kulakçıklar kasılıp kanı karıncıklara pompalar, daha sonra ise karıncıklar kasılarak kanı kalpten vücuda pompalar.

    • Kulakçıkların kasılması esnasında;

Sağ kulakçık, vücut toplardamarından kirli kanı emer. Sol kulakçık, akciğer toplardamarından temiz kanı emer.

 

    • Karıncıkların kasılması esnasında;

Sağ karıncık akciğer atardamarına kirli kanı pompalar. Sol karıncık aort atardamarına temiz kanı pompalar.

Not : Kulakçıklar kasılırken, karıncıklar gevşer, karıncıklar kasılırken kulakçıklar gevşer. Odacıklar kasılırken kan pompalanır ve gevşerken kan dolar.

Kalbin, atışı esnasında damarlarda oluşturduğu sarsıntıya nabız, atardamarlarda akan kanın oluşturduğu basınca tansiyon denir.

  1. Damarlar

Kanın dolaştığı kanallardır. Yapı ve görevine göre 3 çeşit kan damarı bulunur.

  1. Atardamarlar

Kanı kalpten vücuda götüren damarlardır. Temiz kan taşır. (Akciğer atardamarı hariç) Temiz kanı kalpten vücuda taşıyan damar aort atardamarıdır. Çeperleri kalın ve esnektir.  Tansiyonun en fazla olduğu damardır.

 

  1. Toplar Damarlar

Kanı vücuttan kalbe getiren damardır. Çeperleri atar damarlardan daha incedir. Vücutta, kalp seviyesinin altında kalan toplardamarlarda kanın geri akışını engelleyen kapakçıklar bulunur. Kirli kan taşırlar. (Akciğer toplardamarı hariç)

 

Not : Karaciğer kapı toplardamarı, bağırsaktan emilen besinleri karaciğere getirir.

Not : Atardamarlarla toplardamarların yapısında damarın çeşidine göre ince yada kalın bir kas tabakası bulunur. Damar kasları, kanın hareketini ve kan basıncını ayarlar.

 

  1. Kılcal Damarlar

Tek sıralı epitel hücrelerinden oluşmuş olup ince yapılıdır. Atardamarlar ile toplardamarlar arasında bağlantıyı sağlar. Bir atardamarla bir toplardamar arasında yüzlerce kılcal damar bulunabilir.  Kılcal damarlar kan sıvısı ile doku hücreleri arasındaki temas yüzeyini artırır. Kan ile hücreler arasındaki madde alışverişini sağlar. Kılcal damarlardan;

-          Oksijen ve besin hücrelere geçer.

-          Karbondioksit ve atık maddeler de hücrelerden kılcal damarlara geçer.

 

  1. Kan

Vücudun sıvı olan tek dokusudur. İçeriğinin %90 kadarı su olduğu için akıcıdır. Damarlar içerisindeki madde taşınmasında rol oynar. Kan dokusu 2 kısımdan oluşur.

 

1.       Kan Sıvısı (Plazma)

Bol miktarda su, organik (glikoz, aminoasit, protein) ve inorganik maddeler ve minerallerden meydana gelmiştir.

Kan proteinleri, hormonlar, antikorlar ve üre kan sıvısında bulunur. Görevi hücrelere besin taşımak ve artıkları dokulardan uzaklaştırmaktır.

 

Not:   CO2 miktarı fazla olan kana kirli kan, O2 miktarı fazla olan kana temiz kan denir.

 

Kan sıvısındaki hücreler ve proteinlerin elenmesiyle elde edilen sarı renkli sıvı kısma serum denir. Serum içerisinde besinler ve antikorlar bulunur.

 

2.       Kan Hücreleri

      Kan sıvısında özel görevi olan üç çeşit hücre vardır.

·         Alyuvarlar (Eritrositler) : Kırmızı kemik iliğinde üretilirler. Yaşlanmış alyuvarlar karaciğerde parçalanır. Çekirdekleri yoktur. Oksijen ve karbondioksit taşınmasında görevlidir. Yapısında oksijen taşıyan ve kana kırmızı rengini veren hemoglobin (Fe içerir) bulundurur. Kan gruplarının oluşmasını sağlayan özel proteinleri (Antijen) taşır.

 

·         Akyuvarlar (Lökositler) : Sarı kemik iliği, dalak ve lenf bezlerine üretilirler. Vücudu mikroplara karşı korurlar ve antikor üretirler. Hastalık anında sayıları artar. Hareket ederek damar dışına çıkabilirler ve yıpranmış, ölü hücreleri yiyerek temizlerler. Çekirdekleri vardır.

 

·         Kan Pulcukları (Trombosit) : Kanın damar dışına çıkması halinde pıhtılaşmasını sağlarlar. (Fibrinojen proteini ile) Karaciğer tarafından üretilen Heparin maddesi ise kanın damar içinde pıhtılaşmasını engeller. Renksiz olup çekirdek taşımazlar. Çalışması için K vitaminleri gereklidir.

 

II.                  Dolaşım Şekilleri

 

1.       Küçük Kan Dolaşımı

Bu dolaşım şeklinin amacı kirli kanı oksijen yönüyle zenginleştirmek yani kanı temizlemektir. İzlediği yol sağ karıncıkta başlayıp sol kulakçıkta biter.

Sağ karıncıktaki kirli kan akciğer atar damarı ile akciğerlere götürülüp orada temizlenir. Temizlenen kanın akciğer toplar damarıyla kalbin sol kulakçığına getirilmesine küçük kan dolaşımı denir.

                      Kirli                               kirli              temiz                                      temiz

Sağ Karıncık  →  Akciğer atardamarı  →  Akciğer   →    Akciğer Toplardamarı     →  Sol kulakçık

 

2.       Büyük Kan Dolaşımı

 

Bu dolaşımın amacı temizlenen kanı vücuda dağıtıp, kirli kanı kalbin sağ kulakçığına getirmektir.

Sol karıncıktaki temiz kan aort atardamarıyla tüm vücuda gönderilir. Vücuttan toplanan kirli kan toplar damar ile kalbi sağ kulakçığına gelir.

 

                     temiz                            temiz            kirli                          kirli

Sol Karıncık    →    Aort atardamarı    →    Vücut   →    Toplardamar    →  Sağ kulakçık

 

III.                Lenf Dolaşımı

 

Lenf kanalları, lenf bezleri ve lenf organlarından oluşur. Sindirim sonucu oluşan yağ asitleri ve gliserolü taşıyarak kan sıvısına aktarır. Çok sayıda akyuvar içerdiği için vücut savunmasında görevlidir. Lenf bezleri antikor üretir. Hastalarda lenf bezleri şişer. (Bademcik, dalak v.s.)

 

IV.                Kan Grupları

Kana kırmızı rengini veren alyuvarlar, üzerlerinde taşıdıkları özel kan proteinleri etkisiyle de kan gruplarının oluşmasını sağlar. Bu özel proteinler 3 çeşittir. A, B ve Rh proteinleri alyuvarlarda bulunup bulunmamalarına göre çok sayıda kan grubu oluşur.

·         A grubu : Alyuvarların yapısında A proteinleri bulunur.

·         B grubu : Alyuvarların yapısında B proteinleri bulunur.

·         AB grubu : Alyuvarların yapısında hem A hem de B proteinleri karışık olarak bulunur.

·         O grubu : Alyuvarların yapısında A ve B proteinleri bulunmaz.

·         Rh (+) grubu : Alyuvarların yapısında Rh proteinleri bulunur.

·         Rh (-) grubu : Alyuvarların yapısında Rh proteinleri bulunmaz.

 

Bağışıklık mekanizmasının bir ürünü olan bazı özel antikorlar (çökeltici madde) da kanda bulunabilir. Bunlarında 3 çeşidi vardır. A antikoru, B antikoru ve Rh antikorudur.

 

Kan Grubu

Antijen

Antikor

A

A

B antikoru

B

B

A antikoru

AB

A ve B

Antikor yok

0

Antijen yok

A ve B antikoru

Rh+

Rh

Antikor yok

Rh-

Antijen yok

Rh antikoru

 

Hiçbir kanın yapısında aynı isimli protein ve antikorlar yan yana bulunmazlar Çünkü aynı isimli protein ve antikorlar karşılıklı etkileşecek olurlarsa birbirlerini tutarak katılaşır ve çökelirler.

 

Bu nedenle ;

 

Not : A proteini + A antikoru çökelir.

        B proteini + B antikoru çökelir.

        Rh proteini + Rh antikoru çökelir.

 

A grubunda    →   B antikoru

B grubunda    →   A antikoru

0 grubunda    →   A ve B antikorları

Rh(-)  grubunda    →   Rh antikoru bulunur.

Rh(+)  grubunda   →   Rh antikoru bulunmaz.

AB grubunda → A ve B antikoru bulunmaz.

 

Kan alış verişlerinin yapılabilmesi için alan ve veren kişilerin kan proteinleri ile antikorlarına bakılır. Buna göre de her grup kendisinden kan alabilir.

 

Not : AB0 sisteminde 0 grubu genel verici, AB ise genel alıcı olarak adlandırılır.

  

 İskelet, Kas ve Endokrin Sistemi

 

Canlılarda aktif hareketi sağlayan yapılar iskelet ve kas sistemleridir. Hareket sağlayıcı kaslar destekleyici iskeletle birleşerek canlının hareket sistemini oluşturur.

 

I.  İskelet Sistemi

İnsana şekil veren, organlara desteklik sağlayan ve koruyan yapıya iskelet denir. İskelet sisteminin yapı birimleri kemiklerdir. İnsan vücudu 210 kemikten oluşmuştur. Kemikler, kan hücrelerinin üretilmesi, bazı minerallerin depolanması, vücuda dik şekil kazandırılması görevlerini yapar.

 

  1. İnsan İskeletinin Bölümleri

 

1. Baş İskeleti

            Kemikler birbirine çok sıkı tutunmuşlardır ve aralarında oynamaz eklemler vardır. Baş kemikleri içerisindeki beyin ve beyinciği korur.

2. Gövde İskeleti  

            Omurga ve göğüs kafesinden oluşur.

Omurga : Omur adı verilen düzensiz şekilli kemiklerden oluşur. İçinde şerit halinde omurilik siniri vardır. Bu sinirin bulunduğu kanala omurilik kanalı denir.  Omurga tüm kemikleri doğrudan ya da dolaylı olarak bağlandığı iskelet yapısıdır.

Göğüs Kafesi : Sırt omurları, kaburgalar ve göğüs kemiğinden oluşur. Hareketli özellikteki bazı iç organların çalışmasını kolaylaştırır.  Akciğerler ve kalp burada korunur.

3. Üyeler (kol ve bacaklar)

            Kol ve bacaklar gövdeye kemik köprüler ile bağlanmıştır. Bu köprülerle aralarında tam oynar eklemler vardır.

Omuz Kemeri : Kürek kemiği ve köprücük kemiğinden oluşur. Kol kemiklerini omurgaya bağlar.

Kalça Kemeri : Kalça kemiği ve uyluk kemiğinden oluşur. Bacak kemiklerini gövdeye bağlar.

 

B. Kemiklerin Yapısı ve Çeşitleri 

 

1. Kısa Kemikler

 

Boyları kısa olan kübik yapılı kemiklerdir. Omurlar, el ve ayaklardaki bilek parmak kemikleri… bu gruba girer.

 

2. Yassı Kemikler

 

Kalınlıkları az, levha şeklindeki kemiklerdir. Kaburga, kürek kalça, yüz ve kafatası kemikleri… bu gruba girer.

 

3. Uzun  Kemikler

 

Boyları uzun silindirik kemiklerdir. Kol ve bacaklarda bulunan kemiklerdir. (uyluk, kaval, pazı, önkol… kemikleri gibi).

 

4. Düzensiz Şekilli Kemikler

 

Uzun veya kısa belirli bir şekle sahip olmayan kemiklerdir. Omurgayı oluşturan omur kemikleri bu gruba girer.

 

Kemiklerin Yapısı

 

·         Kemik zarı (Periost) : Kemiğin enine büyümesini, beslenmesini, kırılma ve çatlamalarda onarılmasını sağlar.

·         Kıkırdak Doku : Eklem bölgelerinde, hareket esnasındaki kemiğin aşınmasını önler.

·         Süngerimsi Kemik : İçinde kırmızı iliği bulundurur. Kırmızı kemik iliği kan hücreleri üretir.

·         Sarı ilik : Yağ depolar ve kan hücreleri (akyuvarlar) üretir.

·         Sert (sıkı) Kemik :  2/3 ü minerallerden (kalsiyum, fosfor), 1/3 de hücrelerden oluşur. Kemiğe sertlik ve direnç kazandırır.

·         Kırmızı İlik : Alyuvarları üretir.

C. Eklemler

 

Kemikleri birbirine bağlayan yapılara eklem denir. Hareket yeteneğine göre 3 çeşit eklem bulunur.

1.       Oynar (hareketli) eklemler : Omuz eklemi, kalça eklemi.

2.       Yarı oynar eklemler : Omurlar arası eklemler. 

3.       Oynamaz eklemler : Baş, kalça eklemleri.

 

II.                  Kas Sistemi

 

Vücudun hareketini, bazı organların çalışmasını sağlayan yapılara kas denir. Kaslar kasılıp – gevşeme özelliğine sahip olan hücrelerden oluşur.

Kas hücrelerinin birleşmesiyle oluşan ipliksi yapılara kas teli (lif) denir. Kas tellerinin birleşmesiyle oluşan yapılara da kas demeti denir.

 

  1. İskelet Kasları (Kırmızı Kaslar)

İskelete bağlı çalışırlar. Yönetimini beyin sağlar. İsteğimiz ile çalışırlar. Kasılmaları güçlüdür. Hızlı kasılır, çabuk yorulurlar. İskelet kasları oynar ve yarı oynar eklem bölgelerinde kemiklerin hareket etmesini sağlar. Yapısında oksijen depo eden proteinleri (myoglobinler) bulundukları için kırmızı renklidirler. Çok sayıda kas demetinden oluştuğu için çizgili kaslar da denir. (Baş, boyun, kol, bacak, parmak, göz kapağı, göğüs kasları…)

 

  1. Düz Kaslar (Beyaz Kaslar)

İç organlarımızdaki kaslardır. İsteğimiz dışında çalışırlar. Çalışmaları yavaştır. Kasılmaları güçsüzdür. (Mide, bağırsak, idrar torbası, damar duvarları, yemek borusu kasları…) Uzun süreli kasılıp, çalışmaları esnasında yorulmazlar.

 

  1. Kalp Kası

Kırmızılı kasdır. Fakat isteğimiz dışında çalışır. Çalışmasını omurilik soğanı denetler. Güçlü, hızlı ve ritmik olarak çalışır. Uzun süreli kasılıp, çalışmaları esnasında yorulmazlar.

 

III.    Endokrin Sistemi

 

A. Hormonlar ve Özellikleri

 

Canlıların vücudundaki yapılar arasında bir iletişim ve koordinasyon vardır. Bu koordinasyon sinir sistemi ve hormonlar ile sağlanır. Sinir sistemi ve hormonal sistem ortaklaşa organların çalışmasını düzenler. Hormonlar insanlarda iç salgı bezleri tarafından üretilir. Üretilen hormonlar kan sıvısına verilerek etkileyeceği hedef organa yollanır. Hormonlar kan yolu ile vücutta yayılırlar ancak sadece ilgili hedef organları etkileyebilirler. Hormonların organları etkilemesi yavaş ve uzun sürelidir.

 

  1. Hormon Üreten Organlar

 

Özel salgılar oluşturup, paketleyerek dışarıya salan organlara salgı bezi denir. Salgı bezleri içerdikleri çok sayıdaki golgi organelleri yardımıyla özel maddeler üretirler. Ürettikleri salgı maddelerinin özelliklerine ve salgılama yerine göre 3 çeşit salgı bezi vardır.

 

·         Dış salgı bezi : Ürettiği salgıyı (enzim, tükürük…) özel bir kanalla ilgili organa yollar.

·         İç salgı bezi : Ürettiği salgıyı (hormon) doğrudan kana verir.

·         Karma salgı bezi : 2 çeşit salgı maddesi (enzim ve hormon) üretip hem kana hem de ilgili organa ayrı ayrı yollar.

 

1. Hipofiz Bezi

 

Hipofiz bezi, beynin taban kısmında hipotalamusun altındaki kemik boşluğundadır. Fasulye büyüklüğünde, pembe renkli bir bezdir. Ön ve arka lob olmak üzere iki parçalı bir yapıya sahiptir.

 

·         İç salgı bezlerinin patronu olup, salgıladığı hormonlarla diğer bezlerin çalışmasını kontrol eder.

·         Sinir sistemi ile hormonal sistem arasında ilişki kurar.

·         Vücudun büyümesi ve gelişmesi tamamen bu bezin ürettiği büyüme hormonuyla sağlanır. Büyüme hormonu insanda fazla salgılanacak olursa devlik, az salgılanacak olursa cüceliğe sebep olur.

·         Ayrıca ürettiği özel salgılar yardımıyla kan basıncını, su dengesini… ayarlar.

 

2. Tiroit Bezi

           

Boynun ön, üst kısmında gırtlağın hemen altında yer alır. Parçalı bir yapıya sahiptir. Tiroit bezi iki çeşit hormon üretir.

 

a.       Tiroksin Hormonu : Vücut metabolizmasının hızını, büyümeyi ve gelişmeyi etkiler. İyot olmadan tiroksin hormonu sentezlenemez. Bu sebeple yiyeceklerde iyot bulunmasına dikkat edilmelidir.

Not : Eğer vücuda yeterince iyot alınmazsa tiroit bezi aşırı şişerek tiroksin üretmeye çalışır. Sonuçta tiroit bezinin hacmi artmakta ve “guatr”  adı verilen rahatsızlığa sebep olmaktadır.

 

b.       Kalsitonin Hormonu : Kandaki kalsiyum ve fosfat miktarını düzenler. Kalsiyum ve fosfat gibi baz minerallerin kemiklerin yapısında depolanmasıyla kemiklerin sertleşmesini sağlar.

 

3.       Böbrek Üstü Bezi

 

Karın boşluğunun bel bölgesinde bir çift olarak bulunur. Böbrek üstü bezi, kabuk ve öz bölgesi olmak üzere yapı ve görev bakımından farklı iki kısımdan oluşur.

 

a.       Kabuk bölgesi : Aldosteron hormonunu salgılar.

Aldosteron : Vücudun su ve mineral oranını ayarlar. Vücutta ve kanda bulunan, su ve minerallerin böbreklerden süzülme oranını ayarlar.

 

b.       Öz bölgesi : Adrenalin hormonu üretir.

Adrenalin : Bu hormon karbonhidrat metabolizmasını ve kanın akış hızını ayarlar. Korku ve sevinç anında kalbin atış hızının artması bu hormona bağlıdır. Vücuttaki organların ve yaşamsal olayların hızını artıran hormon çeşididir. Heyecanlanma, kızma, korkma… gibi durumlarda bol miktarda üretilir.

 

4.       Pankreas Bezi

 

Karın boşluğunda midenin hemen alt kısmında bulunan önemli bir organdır. Hem iç salgı hem de dış salgı yapan bir bezdir. Ürettiği iki çeşit hormon ile kandaki şeker (glikoz) dengesini ayarlar.

Pankreas iki çeşit hormon üretir.

 

a.       Glukagon : Pankreasın alfa hücreleri tarafından üretilir. Kan şekerinin (glikozun) artmasını sağlar. Karaciğerde depolanan şekeri kana geçirir.

b.       İnsülin : Pankreasın beta hücreleri tarafından üretilir. Kan şekerinin azalmasını sağlar. Şekerin karaciğer ve dokulara geçerek depolanmasında etkilidir.

Not : İnsülin hormonunun yeterince sentezlenmediği durumda, kanda bulunan şekerin bir kısmı böbreklerden süzülerek idrara geçer. Bu olaya şeker hastalığı denir. Şeker hastalığı olanlar dışarıdan hazır insülin hormonu kullanırlar.

 

5.       Eşey Bezleri

Erkekte testisler (erbezleri), kadında ovaryumlar (yumurtalıklar) bu gruba girer. Bu yapılar sperm ve yumurta üretmenin yanında salgıladığı özel cinsiyet hormonları (östrojen, testesteron…) yardımıyla cinsiyet karakterlerinin oluşmasına kaynaklık denir. (Karma bez özelliği)

Eşey bezlerinin çalışmaya başlamasıyla beraber ergenlik çağı değişmeleri de başlar. (Sesin değişmesi, kıl oluşumu…)

 

  

 Besinler ve Sindirim Sistemi

 

I. Besinler ve Özellikleri

 

Beslenme sırasında vücuda alınan yiyecek ve içeceklere besin denir. Besin maddelerinin hücre ve vücutta kullanılmasına da beslenme denir. Tüm canlılar beslenme özelliğine sahiptir.

Beslenmede kullanılan besin maddeleri  yardımıyla; vücudun büyümesi, hücrelerin çoğalması, yaralanan yerlerin onarılması yaşamsal enerji üretilmesi, organların çalışması… gibi canlılık faaliyetleri gerçekleştirilir.

Alınan besinin kaynağına göre de 2 çeşit beslenme gurubu bulunur.

Bitkisel Beslenme : Üretici canlılar olan bitkilerin  tüketilmesidir. Bitkilerin ürettiği meyve, sebze, yaprak, tohum… gibi besinler bu gruba girer.

Hayvansal beslenme :  Tüketici canlıların yenmesidir. Et, süt, yumurta, bal… gibi besinler bu gruba girer.

 

Not : Su, madensel tuzlar, protein, yağ ve vitaminler hayvansal ve bitkisel besinlerde ortak olarak bulunabilirken şeker ve nişasta sadece bitkisel besinlerde bulunur.

 

  1. Besinlerin Gruplandırılması

 

Enerji Verici Olanlar

Yapıcı – Onarıcı Olanlar

Düzenleyici Olanlar

Karbonhidratlar

Proteinler

Vitaminler

Yağlar

Yağlar

Su

Proteinler

Karbonhidratlar

Madensel Tuzlar

 

Su

Proteinler

 

Madensel Tuzlar

 

 

a)       Enerji verici besinlerin hücrede yakılma sırası

 

I.                     Karbonhidratlar

II.                   Yağlar

III.                  Proteinler şeklindedir.

 

b)       Enerji verici besinlerin hücrede enerji oluşturma sırası

 

I.                     Yağlar (9,5 KCal)

II.                   Proteinler (4,3 KCal)

III.                  Karbonhidratlar (4,2 KCal) şeklindedir.

 

  1. Besin Çeşitleri ve Görevleri

 

  1. Karbonhidratlar

 

Karbon, hidrojen ve oksijen elementlerinden  (C, H, O) oluşmuştur. İlk olarak fotosentez sonucunda üretilir. Karbonhidratların fazlası bitkilerde nişasta olarak depo edilirken, hayvanlarda, glikojen olarak depo edilir. Özel reaksiyonlarla yağ, protein ve vitaminlerin sentezinde kullanılabilir.

Hücrelerde enerji üretmede şekerler öncelikle kullanılır. Bitkisel besinlerde bol miktarda bulunur. Fotosentez sonucu  üretilen şekerler yapı ve kullanım yerlerine göre de çeşitleri oluşturulur.

 

·         Glikoz (C6H12O6)

Karbonhidratların en küçük yapı taşıdır. Fotosentez ile bitkilerde üretilir. Çok sayıda glikoz özel bağlarla birleşerek nişastayı, selülozu ve glikojeni oluşturur. Kan sıvısında bulunan kan şekeri glikozdur.

 

·         Nişasta

Çok sayıda glikozun özel bağlarla birleşmesinden oluşmuştur. Şekerin bitkilerdeki depo şeklidir. Nişasta, ayıracı olan iyot çözeltisi ile mavi renge boyanır.

 

·         Selüloz

Yalnızca bitkilerde bulunur. Bitki hücresinin çeperini oluşturur. (Yapı maddesi) Hayvanlar tarafından sindirilemez. (Bazı kuş ve geviş getirenler hariç)

 

·         Glikojen

Yalnızca hayvan hücrelerinde bulunur. Glikozun hayvanlar ve insanlardaki depo şeklidir. Karaciğer ve kas hücrelerinde bol miktarda bulunur.

 

  1. Yağlar

Karbon, hidrojen ve oksijen elementlerinden (C, H, O) oluşmuştur. En küçük yapıtaşı yağ asidi ve gliseroldür. Yağlar, beyaz kağıt üzerine bıraktığı parlak leke ile tanınır.

Vücudun ısı yalıtımını sağlar. Hücre zarının, hormon ve vitaminlerin yapısına katılır. Derinin esnek olmasını sağlar. Kış uykusuna yatan canlılarla göçen kuşlarda depolanmış enerji ham maddesi olarak kullanılır. Karın bölgesindeki iç organları darbelere karşı korur.

 

  1. Proteinler

Karbon, hidrojen, oksijen ve azot elementlerinden yapılmıştır. En küçük yapıtaşı amino asitlerdir (aa). Amino asitler özel bağlarla birleşerek proteinleri meydana getirir.

 

(C+H+O+N) → Amino Asitler → Protein

 

Proteinler, ayıracı olan Nikrik asit (HNO3) ile sarı renge boyanır. Süt, et, yumurtada bol miktarda bulunur. Hücrelerin ve vücudun temel yapıtaşıdır. Enzimlerin yapısını oluştururlar. Hücre zarının, kasların, antikorun, vitamin ve hormonların yapısına katılırlar.

 

  1. Vitaminler

Organların çalışma düzenini etkileyerek vücudun direncini artırırlar. Vücuttaki kimyasal olayları düzenlerler. Tüm tüketici canlılarca genellikle bitkilerden alınırlar. Bazı vitaminler (B ve K) insan bağırsağındaki mikroorganizmalar tarafından üretilir. Karaciğerde A, deride D vitamini üretilebilir. Vitaminler sindirilmeden kana karışır ve enerji verici olarak kullanılmazlar. A, D, E, K vitaminleri yağda eriyip vücutta depolanırken B, C vitaminleri suda eriyip vücutta depolanmaz. Eksikliğinde çeşitli hastalıklar görülür.

 

A Vitamini eksikliğinde → Gece körlüğü

B Vitamini eksikliğinde → Beriberi hastalığı

C Vitamini eksikliğinde → Diş eti kanaması

D Vitamini eksikliğinde → Raşitizm

E Vitamini eksikliğinde → Kısırlık

K Vitamini eksikliğinde → Kanın pıhtılaşmaması hastalıkları oluşur.

 

  1. Mineraller

Yeryüzünde, maden şeklinde bolca bulunurlar. Canlılarca tabiattan hazır olarak alınır. Sindirilmeden kana karışırlar. Kemiklerin, dişlerin oluşmasında, kasların kasılmasında, sinirlerde uyartıların iletilmesinde, enzimlerin çalışmasında… görev yapar.

 

  1. Su

Vücutta en fazla ihtiyaç duyulan besindir. Vücuttaki kimyasal olaylar ancak sulu ortamda gerçekleşir. Su iyi çözücü olduğundan besinlerin sindiriminde, emiliminde, taşınmasında ve boşaltımında kullanılır. Sıcak ve soğuk kanlı canlılarda vücut sıcaklığının yayılmasında kullanılır.

 

II. Sindirim Organları

 

Büyük yapılı organik besinlerin, su ve sindirici enzimler etkisi ile kendilerini oluşturan en küçük yapı taşlarına ayrılması olayına sindirim denir. Bu olayı gerçekleştiren sisteme de sindirim denir. Sindirim bir çeşit hidroliz (parçalanma) olayıdır.

 

Enzim : Canlılardaki kimyasal reaksiyonlara girerek reaksiyonları hızlandıran ve daha kısa sürede gerçekleşmesini sağlayan canlılık yapılarıdır. (Biyolojik katalizör) Proteinden yapılmış olup tekrar tekrar kullanılabilirler.

 

Sindirime Uğrayacak Besinler ;

 

Büyük yapılı, hücre zarından geçemeyen karbonhidratlar, yağlar, proteinlerdir.

A. Sindirim Çeşitleri

 

    1. Yapılma Şekline Göre Sindirim Çeşitleri

a)       Fiziksel Sindirim : Büyük yapılı besin maddelerinin enzim kullanılmadan bazı organlar tarafından küçük parçalara ayrılması olayıdır.

Örnek : Katı besinlerin dişler etkisiyle öğütülmesi… gibi.

 

b)       Kimyasal Sindirim : Besin maddelerinin enzim kullanılarak yapıtaşlarına kadar parçalanması olayıdır.

Örnek : Proteinlerin mide ve ince bağırsakta aminoasitlere kadar parçalanması… gibi.

 

    1. Gerçekleştiği Yere Göre Sindirim Çeşitleri

a)       Hücre içi sindirimi : Hücre içerisine alınan büyük moleküllü besinlerin lizozom enzimleri ile sindirilmesine denir. Örnek olarak amipin beslenmesi gibi.

b)       Hücre dışı sindirim : Besinlerin hücre dışında ve organlar içerisinde enzimlerle sindirilmesi olayıdır.  Sindirilen besinler daha sonra porlardan hücre içine emilir. Örneğin ince bağırsaktaki sindirim gibi.

 

B. İnsanda Sindirim Sistemi

 

İnsanda sindirim sistemi kanallı bir özellik taşır. Ağızda başlar ve anüste biter.

 

  1. Ağız

Dil, diş ve tükürük bezlerinden oluşur. ağza alınan besinler tükürük bezinden salınan tükürükle yumuşatılır ve dişlerle çiğnenerek küçük parçalara ayrılır. Böylece besinlerin yüzeyi artırılır. Bu olay besinlerin enzimler tarafından parçalanmasını kolaylaştırır. Tükürük bezlerinden karbonhidratların sindirimi için amilaz (pityalin) enzimi salgılanır. Dil ile, çiğnenen besin yutağa itilir.

Dişler : Çiğneme olayı ile besinlerin parçalanması ve öğütülmesi işlemini yaparlar. Büyük yapılı besinleri fiziksel olarak sindirip yutabilmesine olanak sağlarlar. Dişler, boyuna kesit alındığında dıştan içe doğru 3 tabakadan oluşur.

Mine tabakası : Dişin taş kısmı olup beyaz renkli yeridir. % 98 oranında kalsiyum ve fosfor minerallerinden oluşur ve dişin en sert kısmıdır.

Fildişi tabakası : Dişin kemik kısmı olup dişi çene kemiğine bağlar.

Diş özü tabakası : Kan damarlarının, sinirlerin bulunduğu yerdir. Dişin beslenmesini ve büyümesini sağlar.

 

  1. Yutak

Soluk borusu ile yemek borusunu birbirinden ayırır. Besinleri, ağızdan yemek borusuna iletir. Kaslı bir yapıya sahip olup yutkunmayı sağlar.  Dışarıdan alınan solunum havasını da nefes borusuna gönderir.

 

  1. Yemek Borusu

Sindirim borusunun yutakla mide arasındaki kısmıdır. Burada kimyasal sindirim yapılmaz. Yutulan besinlerin mideye taşınması sağlanır.

 

  1. Mide

Karın boşluğunun sol üst kısmında bulunur. Yenen besinlerin bir süre depolanmasını ve parçalanmasını sağlar. Mide, özsuyu ve tuz asidi (HCl) salgılar. Tuz asidi proteinlerin sindirimini yapan pepsin enzimini aktif (çalışır) hale geçirir. Pepsin enzimi de proteinleri parçalar.

Mide duvarında güçlü düz kaslar bulunur. Bu kasların kasılması ile besinler su ile karıştırılıp bulamaç haline (kimus) getirilir. Ayrıca midedeki tuz asidi (HCl) besinlerle mideye ulaşan mikropları öldürür.

 

 

 

 

  1. İnce Bağırsak

Tüm besin çeşitlerinin kimyasal sindiriminin asıl yapıldığı ve tamamlandığı yerdir. Mideden sonraki ilk kısmına oniki parmak bağırsağı denir. İç yüzeyinde emilimi sağlayan çok sayıda villüs (Tümür) bulunur. Villüsler sindirilen besinlerin emilmesini sağlar.

Karaciğer ve pankreas organları özel kanallarla ince bağırsağa sindirici sıvı gönderirler. İnce bağırsak ile kalın bağırsak arasında kör bağırsak bulunur. Kör bağırsak, üzerindeki apandis ve lenf bezleri etkisiyle kalın bağırsaktan ince bağırsağa, çürükçül mikroorganizmaların ulaşmalarını  önler.

 

  1. Kalın Bağırsak

Sindirim artıklarının depolanıp zaman zaman dışarı atılmasını sağlayan bölümüdür. İhtiyaç halinde su ve minerallerin emilmesi sağlanır.

 

  1. Anüs

Sindirim borusunun son kısmı olup sindirilemeyen artıkların dışarıya atılmasını sağlar.

 

  1. Sindirime Yardımcı Organlar

a)       Karaciğer : Ürettiği safra tuzları, ve sıvısı oniki parmak bağırsağına geçerek yağların sindirimini kolaylaştırır.

Kan şekerini ayarlamaya yardımcı olur. Glikoz ve vitamin depo eder. Zehirli maddeleri etkisiz hale getirir.

b)       Pankreas : Hem iç hem de dış salgı yapan bir organdır. Protein, yağ ve karbonhidratların sindirimi için enzim salgılar. Salgılarını özel bir kanal ile onikiparmak bağırsağına döker.

İnsülin ve glukagon hormonu salgılar. Bu hormonlar yardımıyla kan şekerinin dengesini ayarlar ve kan şekerinin seviyesini sabit tutar.

  

 Sinir Sistemi

 

Çok hücreli, gelişmiş yapılı canlıların (insanlar, omurgalı ve bazı omurgasız hayvanlar) vücudu özel görevler yapan organ ve sistemlerden oluşur. Vücudu oluşturan kalp, akciğer, kas, böbrek, mide… gibi organlar ile bazı organların oluşturduğu dolaşım, boşaltım, solunum, sindirim… gibi sistemlerin birbirine bağlı, koordineli ve ahenkli çalışmasını sağlayan, yöneten sisteme sinir sistemi denir.  İnsanda sinir sistemi vücudu etkileyen iç ve dış etkiler karşısında, organ ve sistemlerin çalışmasını düzenler. Sinir sistemi vücuttaki uyarılma, değerlendirme, uyarma, görevlerini etkili ve hızlı bir şekilde gerçekleştirir.  Sinir sistemi yapı ve görevlerindeki farklılığa dayanarak kısımlara ayrılır. Bunlar merkezi ve çevresel sinir sistemleridir.

 

  1. Merkezi Sinir Sistemi

 

Sinir sisteminin yönetim ve değerlendirme ile ilgili kısmıdır. Vücudun idare merkezi olup organ ve sistemlerin çalışma düzenlerini ayarlar. Merkezi sinir sistemi özel sinirsel organlardan oluşur. Kafatası ve omurga kemikleri arasında korunan bu sinirsel organlar beyin, beyincik, omurilik soğanı ve omuriliktir.

 

a)       Beyin : Merkezi sinir sisteminin en önemli organı olan beyin, kafatası içerisinde bulunur. Süngersi ve çok hassas yapıda olan beyni, kafatası kemikleri çarpma, vurma, darbe, mikroplar… gibi dış etkilere karşı korur. Milyonlarca sinir hücresinin örümcek ağı şeklinde birleşmesiyle oluşan beyin, simetrik yapılı olup sağ ve sol iki yarım  küreden oluşur. Beyin yarım kürelerinin yüzeyinin girintili çıkıntılı yapıda olması beynin yüzeyini genişletir. Vücudun irade merkezi olan beyin, vücutta bilinçli şekilde yapılabilen yaşamsal olayları yönetir. Beynin görevleri arasında;

·         Duyu organlarından gelen bilgilerin değerlendirilmesi,

·         İskelet (kol-bacak) kaslarının çalıştırılması,

·         Öğrenme, düşünme, hafıza, hayal kurma,

·         Bilgi üretme, problem çözme, konuşma… bulunur.

b)       Beyincik : Kafatasının arka tarafında beyinle omurilik soğanı arasında bulunur. Yapı ve görünüşü beyine benzediği için bu ismi almıştır. Sağlı sollu 2 yarım küreden oluşur ve yüzeyi girintili çıkıntılıdır. Beyincik vücudun denge organı olup düzenli kas hareketlerinin yapılmasını sağlar. Beyincik kulaktaki yarım daire kanalları, ayak tabanındaki ve gözdeki duyu hücrelerinden aldığı uyarıları değerlendirir. Değerlendirme sonucunda beyinle etkileşerek iskelet kaslarının çalışma tempo ve düzenini ayarlar.

·         İnsanların ritimsel yürümesi, koşması,

·         Kuşların havada ahenkli uçması,

·         Balıkların suda düzenli yüzmesi… örnek verilebilir.

c)       Omurilik Soğanı : Omurga kemikleri içerisinde beyinle omurilik arasında bulunu. Omuriliğin devamı şeklinde görülüp yapısı beyne benzemez.  Dış kısmı düzdür. İç organların yönetimi ile sinirsel iletimde görev yapar. Canlı yaşamı için çalışması şarttır.

·         Beyinle omurilik arasında sinirsel bilgi iletimini,

·         Kalp, akciğer, bağırsak, mide, damar… gibi iç organların istemsiz çalışmasını,

·         Çiğneme, yutma, nefes alma, aksırma… olaylarını kontrol eder.

d)       Omurilik : Omurga kanalı içerisinde yer alır. Omurgadaki omur kemikleri, bu sinirsel organı dış etkilere karşı korur. Omuriliğin dış kısmı düzdür. Omurilik sinirleri kafatasından itibaren oturak kemiklerine kadar uzanır. Omurilik vücutta ağaç kökü şeklinde tüm vücuda, sinirsel dallar verir. Vücut ile merkezi sinir sitemi arasındaki bağlantıyı sağlar. Özellikle beyinle bağlantısında bir farklılık görülür. Vücudun sağ tarafını beynin sol tarafına ve vücudun sol tarafını da beynin sağ tarafına bağlar. Çalışması canlı yaşamı için şart olan omurilik;

·                    Beyin, omurilik, omurilik soğanı ile vücut organları arasındaki sinirsel iletimi,

·                    Ani ve güçlü etkilere karşı istemsiz tepki gösterilmesi (refleks) olaylarını kontrol eder.

 

  1. Çevresel Sinir Sistemi

 

Lifsi yapıdaki sinir tellerinden (hücrelerinden) oluşur. Merkezi sinir sistemi organları ile vücut organları arasında uyarı, emir ve duyuları taşır. Duyu organlarından beyne uyarıları taşırken, beyin ve omurilikten kas ve salgı bezlerine emirleri iletir.

 

SİNİRLER VE ÖZELLİKLERİ

Merkezi ve çevresel sinir sistemleri yapısal birim olan sinir hücrelerinden oluşur. Sinir hücrelerinin bir adı da nörondur.

 

Sinir sisteminde milyonlarca nöron bulunur. Nöronlar genel olarak hücre gövdesi ve uzantılar olmak üzere 2 kısımdan oluşur.

 

·         Hücre Gövdesi : Çekirdek, sitoplazma ve organelleri taşır. Sinir hücresinin yönetilmesini ve yaşatılmasını sağlar.

·         Uzantılar : Uyarıları alma ve iletme görevini yapar. Uzantılar, 2 çeşit olup kısa ve çok sayıda olanına dentrit, uzun ve bir tane olanına akson denir.

 

Sinir hücrelerinde taşınan sinirsel bilgilere (mesajlara) uyartı (impuls) denir. Bir sinir hücresi üzerinde uyartıların taşınma hızı sabittir. Sinir sistemindeki duyu nöronları merkezi sinir sistemine uyartıları taşırken, motor nöronlarda merkezi sinir sisteminden organlara doğru uyartıları taşır.

Ayrıca akson üzerindeki mumsu yapıda yağlı miyelin tabakası bulunur. Miyelin tabakası akson ile çevresi arasında yalıtımı sağlayarak uyartıların iletim hızını artırır. Sinir sistemini oluşturan milyonlarca nöron arasındaki bağlantı yerine sinaps denir. Sinapslarda uyartılar kimyasal olarak taşınır. Sinapslar sayesinde tüm sinirler doğrudan yada dolaylı olarak birbirleriyle bağlantı kurar.

 

Sinir sisteminde görevlerine göre 3 çeşit sinir hücresi bulunur.

  • Duyu Nöronları : Duyu organlarından beyne bilgi taşır.
  • Motor Nöronlar : Beyin, beyincik, omurilik, omurilik soğanından vücut organlarına emirleri taşır.
  • Ara Nöronlar : Beyin, beyincik, omurilik, omurilik soğanının yapısını oluşturur.  Bilgi-işlem merkezleri olup sinirsel bilgi değerlendirmesini yaparlar.

 

Not : Sinirsel bilgiler (uyartılar); nöronların dentrit ve aksonları üzerinde elektriksel değişmelerle iletilirken, nöronlar arasında da kimyasal değişmelerle iletilir.

 

REFLEKS OLAYI

 

Duyu organlarına yapılan ani, hızlı ve güçlü uyarılara karşı kaslar, bezler… yardımıyla aynı şekilde tepki gösterilmesine refleks denir. Refleks davranışları bilinçsiz olarak yapılır ve omurilik tarafından yönetilir. Refleks olayı vücudu koruyan bir mekanizmadır.

 

Refleksler kazanılma şekline göre 2’ye ayrılır.

 

a)       Doğuştan kazanılan (şartsız) refleks : Kişinin kalıtsal yapısında bulunur. Doğumdan itibaren hayat boyu yaşamı etkiler. Nesilden nesile aktarılır.

·         Diken batan parmağın çekilmesi

·         Diz kapağına vurulduğunda ayağın uzatılması

·         Yüksek ışıkta göz bebeğinin küçülmesi

·         Gürültülü seste yere kapanma…

b)       Sonradan kazanılan (şartlı) refleks : Kişinin kalıtsal yapısından olmayıp öğrenilme sonucu sonradan kazanılır.

·        Limon sesini duyunca ağzın sulanması

·        Zil sesini duyan köpeklerin ağzının salya çıkarması

·        Bisiklet ve araba sürme davranışları

 

 

 

 Solunum ve Boşaltım Sistemi

 

 

I.                    Solunum Sistemi

Gelişmiş yapılı hayvanlar ile insanlarda, atmosfer havası ile vücut hücreleri arasında gaz değişimini sağlayan sistemdir. (Deri, akciğer, solungaç yaprak trake…) İnsanlar akciğer solunum sistemine sahiptir. Solunum sisteminin görevini yapması için dolaşım sistemiyle bağlantılı olarak çalışması gerekir.

Solunum organları yoluyla vücuda alınan oksijenin besinleri yakmasıyla hücrelerde enerji üretilmesine hücre solunumu denir.  Hücre solunumunun sürekliliğini sağlamak için hücrelere  oksijen (O2) taşınmalı ve solunum sonucu oluşan karbondioksit de (CO2) ortamdan uzaklaştırılmalıdır. Bu durumu sağlayan sisteme solunum sistemi denir.

 

  1. Solunum Sisteminin Bölümleri

İnsanlarda bir kanal şeklinde olan solunum sistemi burun, yutak, soluk borusu, bronşlar, akciğerler, diyafram ve göğüs kaslarından oluşur.

 

  1. Burun

Solunum borusunun başlangıç kısmıdır. Solunum havasının dışarıdan vücuda girmesini sağlar. Burun, alınan havanın nemlendirilmesini, ısıtılmasını ve temizlenmesini sağlar.

 

  1. Yutak

Yemek borusu ile nefes borusunun birleştiği yerdir. Burundan gelen havayı nefes borusuna iletir. Yutulan lokmaların da yemek borusuna geçmesini sağlar.

 

  1. Nefes (Soluk) Borusu

Yutak ile akciğeri birbirine bağlar. İçinde yutağa doğru uzanan titrek tüyler vardır. Bu tüylerin tek yönlü hareketleriyle tutulan toz parçalarını ve mukus salgısını yutağa getirir.

Soluk borusu, üst kısmında genişleyerek gırtlağı oluşturur. Gırtlakta konuşmamızı sağlayan ses telleri bulunur. Soluk borusu yutkunurken yutaktaki kapakçıkla kapatılır. Soluk borusunun her zaman açık kalmasını içerisindeki yarım ay kıkırdakları sağlar. Ancak bronşçuklarda bu kıkırdak halkalar bulunmaz.

 

  1. Bronşlar

Soluk borusu alt kısmında ikiye ayrılarak bronşları oluşturur. Bir çift olan bronşlar, akciğer içerisinde dallanarak bronşçukları oluşturur. Bronşçuklar baloncuklar şeklinde bulunan alveoller (hava kesesi) ile sonlanır.

 

  1. Akciğerler

Göğüs boşluğunda ve kalbin çevresinde bulunur. Bir çift olan akciğerler atmosfer havası ile kan arasında gaz değişimini sağlar. Akciğerler içerisindeki bronşçuklar ucunda üzüm salkımı şeklinde alveoller (hava keseleri) bulunur.

Alveoller üzerinde kılcal kan damarları bulunur. Oksijen ve karbondioksit değişimi alveoller üzerinde gerçekleşir.

Sağ ve sol olmak üzere iki bölümden oluşmuştur.

 

Akciğerde sağ bölüm 3 parçadan sol bölüm ise iki parçadan oluşur. Çünkü sol bölümde kalp bulunur.

Alveol, kılcal damarlar ile gaz alış verişinin yapıldığı yerdir. Kısaca gaz alış verişi alveoller ile kılcal damarlar arasında difüzyon ile olur. Soluk alındığında alvollerden oksijen kana geçerek alyuvarlar tarafından tutulur. Alyuvarlar hemoglobin bulundurduğu için O2 taşıma kapasitesi yüksektir.

Dokuya gelen alyuvarlar O2 yi buraya bırakırlar. Buradan da CO2 alarak akciğerlere taşırlar.

 

  1. Diyafram ve Göğüs Kasları

Göğüs ve karın boşluğunu ayıran diyafram kası ile kaburgalar arasındaki göğüs kasları kasılıp gevşeyerek akciğerin balon şeklinde hacminin değişmesini sağlarlar.

 

  1. Solunum Sisteminin Çalışması

Solunum sisteminin temel amacı, kan ile temiz havayı yan yana getirerek gaz değişimini sağlamaktır.

 

                             O2 

                             →

Atmosfer havası        Alveol kılcalları

                            ←

                                   O2 

Solunum sisteminin çalışması istemsiz ve ritimsel olup omurilik soğanı tarafından yönetilir. Bir insan dakikada 12-15 kez nefes alıp verebilir. Solunum sisteminin çalışmasında 2 temel olay gerçekleşir.

 

a)       Soluk alma olayı

b)       Soluk verme olayı

 

1.       Soluk Alma

Akciğerlerin temiz hava ile dolması sonucu oksijenin kana karbondioksitin dışarıya geçtiği olaydır.

Soluk alırken;

·         Kaburgalar arasındaki kaslar kasılır,

·         Diyafram kası kasılır (düzleşir),

·         Göğüs boşluğu ve akciğerler genişler,

·         Oksijen alvollere kadar ilerler,

·         Alveollerdeki oksijenler kana geçer,

·         Kandaki CO2 alveollere geçer.

 

2.       Soluk verme

Akciğerdeki kirli havanın dışarı verilmesidir.

Soluk verirken;

·         Kaburgalar arası kaslar gevşer,

·         Diyafram kası gevşer (kubbeleşir),

·         Göğüs boşluğu ve akciğer daralır.

·         Alveollerdeki CO2 dışarı atılır.

 

II.                  Boşaltım Sistemi

 

Vücut organ ve hücrelerinin biyolojik aktiviteleri (sentez, solunum, yıkım, dönüşüm…) sonucu bazı artıklar oluşur. Vücuttaki zararlı artıkların ve fazla olan su ve minerallerin dışarı atılmasına boşaltım denir. Hücrelerde besinlerin kullanılması sonucu artık maddeler oluşur. Bu artıklar;

 

            Karbonhidratlardan → CO2 ve H2O

            Yağlardan → CO2 ve H2O

Proteinlerden  → Amonyak, üre, ürik asit,CO2 ve H2O oluşur.

Boşaltım olayı canlılarda değişik şekillerde yapılabilir.

(Terleme, idrar oluşumu, yaprak dökümü, safra üretimi…)

Artık maddelerin vücuttan dışarıya atılmasını sağlayan organlara boşaltım sistemi denir.

 

İnsanlarda boşaltım sistemini; böbrekler, sidik boruları, sidik torbası ve üretra oluşturur. Böbrek üç temel yapıdan oluşur. Bunlar kabuk bölgesi, öz bölgesi ve havuzcuktur. Böbrekteki artıklar idrar kanalı ile idrar kesesine gelir. Oradan da belirli aralıklarla üretradan dışarı atılır.

 

Kandaki zararlı maddelerin böbrekten atılması;

 

·         Artıklar atardamar ile böbreğin kabuk kısmındaki süzücü cisimlere (nefron) getirilir.

·         Kan süzücü cisimde süzülür, artıklar (üre, ürik asit) ile fazla olan su ve mineraller idrar borularına geçer.

·         Süzülen bu sıvıya idrar denir ve havuzcukta toplanır.

·         Sidik havuzcuktan idrar torbasına gelir ve buradan da zaman zaman dışarı atılır. (işeme davranışı)

 

Not : İnsan vücudunda oluşan zararlı maddeler böbreklere yardımcı olarak deri, akciğer ve karaciğer yardımıyla dışarı atılır.

 

Akciğerlerden → CO2 ve su buharı

Deriden → Ter (su, mineral, üre)

Karaciğer → safra tuzları

 

 

 I.   STATİK (DURGUN) ELEKTRİK

 

A. ATOMUN YAPISI VE ELEKTRİK YÜKLERİ

Atom, ortada çekirdek ve çevresinde dolanan elektronlardan oluşur. Atomun çekirdeği proton ve nötronlardan oluşmuştur. Çekirdekteki nötronlar yüksüz ve protonlar pozitif (+) yüklüdür. Çekirdeğin çevresinde dolanmakta olan elektronlar ise negatif (-) yüklüdür. Atomlarda hareketli olan parçacıklar sadece elektronlardır. Bundan dolayı elektrikte yük hareketi elektron hareketiyle gerçekleşir. Pozitif yükler hareketsizdir.

 

•           Bir atomda pozitif yükler ile negatif yükler birbirine eşit ise buna nötr (yüksüz) atom denir.

•           Eğer nötr bir atom elektron kaybetmiş ise pozitif yükler çoğunlukta olacağı için bu atoma pozitif yüklü atom (iyon) denir.

•           Eğer nötr atom elektron kazanmış ise bu atoma negatif yüklü atom (iyon) denir.

Aynı tür yükler birbirini iter, zıt yükler birbirini çeker. Yükler arasındaki bu kuvvete Coulomb kuvveti denir.

 

Coulomb kuvveti yüklerin büyüklükleri ile doğru, aralarındaki uzaklığın karesi ile ters orantılıdır.

 

Doğadaki en küçük elektrik yükü elektronun ve protonun yüküdür. Bunlar birbirine değer olarak eşit fakat işaret olarak zıttır. Elektron ve protonun yükü çok küçük olduğu için yük birim olarak coulomb (C) kullanılır.

 

1 coulomb = 6, 25 .1018 elektron yüküdür.

 

B. ELEKTRİKLENME ÇEŞİTLERİ

 

1.         Sürtünme ile elektriklenme

Ebonit çubuk yün kumaşa sürtüldüğünde ebonitin (-) , yün kumaşın (+) yüklendiği görülür. Cam çubuk ipek kumaşa sürtüldüğünde camın (+), ipek kumaşın ise (-) yüklendiği görülür. Sürtünme ile elektriklenme yalnızca bazı yalıtkan maddeler arasında gözlenebilir.

 

2.         Etki ile elektriklenme

Yüklü bir cisme bir başka iletken cisim yaklaştırıldığında aynı tür yükler birbirini itip, zıt yükler birbirini çekeceği için cisimlerin üzerinde bir yük hareketi oluşacaktır.

 

3.  Dokunma ile elektriklenme

Yüklü bir cisim nötr veya yüklü bir başka iletken -dokundurulduğunda aralarında yük alışverişi olur • süre sonra yükler dengelenerek yük alışverişi durur.

Topraklama : Yüklü bir cismi nötr hale getirmek için torağa dokundurulması olayına topraklama denir.

•           Lastik, plastik, ebonit, kağıt, cam gibi   elektriği iletmeyen maddelere yalıtkan madde denir. Sürtünmeyle elektriklenen ve enerjiyi üzerinde durgun olarak tutan maddeler yalıtkan maddelerdir.

•           Metaller gibi elektriği ileten maddelere iletken madde denir, iletkenlerde elektronlar serbestçe hareket edebilir.

 

C. ELEKTROSKOP

Cisimlerdeki yük varlığını ve türünü anlamamıza yarayan alete elektroskop denir. Elektroskop yüklendiğinde yaprakları açılır ve yüksüz olduğunda yaprakları kapalı durumda olur.

 

D. ŞİMŞEK, YILDIRIM ve GÖK GÜRÜLTÜSÜ

Bulutlar hareket ederken birbirlerine ve hava moleküllerine sürtünürler. Sürtünme sonucu üzerlerinde elektriklenme oluşur. Yer yüzünün buluta yakın olan kısımları da cinste (zıt) elektriklenebilir. Bu sebeple bulut ile yeryüzü arasında zaman zaman elektriksel boşalma .Bu olaya yıldırım denir.

 

Yüksek binaları, kuleleri yıldırımdan korumak için yıldırımlık yapılır. Yıldırımlık (paratoner), toprağa bağlı sivri uçlu bir metal çubuktur. Bu uca düşen yıldırımdaki elektrik, iletken bir kablo yardımıyla toprağa aktarılır. Böylece paratoner yardımıyla yıldırımın tehlikelerinden korunuruz.

Bulutlarda biriken elektrik yalnız yer yüzüne değil,  bulutun bir noktasından diğer bir noktasına da boşalabilir. Bu olaya şimşek denir. Gerek şimşek, gerekse yıldırım, ışık ile birlikte şiddetli bir ses meydana getirir. Bu sese gök gürültüsü denir. Işık, sesten çok daha hızlı yayılır. Şimşeklerin çaktığı bir havada ilk önce parlak ışığı görür sonrada gök gürültüsünü duyarız. Örneğin; gök gürültüsünün şimşekten bir saniye sonra duyulması yıldırımın 350 metre uzakta oluştuğunu bize gösterir.

 

ELEKTRİK DEVRELERİ EKTRİK AKIMI

Elektronların iletken içindeki hareketine elektrik akımı denir. Bir iletkenden birim zamanda (t) geçen yük miktarına (q), elektrik akım şiddeti ( I ) denir.

 

-          Elektrik akımı, üretecin ( + ) ucundan çıkıp ( - ) ucuna girecek şekilde oluşur.

-          Elektron akımı, üretecin ( - ) ucundan çıkıp ( + ) ucuna girecek şekilde olur.

 

B. ELEKTRİK DEVRE ELEMANLARI

1.         Üreteç

Kimyasal enerjiyi elektrik enerjisine çevirerek devreye elektrik akımı veren elemanlara pil veya akümülatör denir. Mekanik enerjiyi elektrik enerjisine çeviren cihazlara jeneratör denir.

Bir üretecin uçları arasındaki potansiyel farka elektromotor kuvvet (emk, V) denir.

2.         Direnç

Elektrik akımının geçmesine zorluk gösteren yani elektrik enerjisinin harcandığı elemana  direnç denir. Bunlar lamba, ütü, elektrik ocağı vb. cihazlar olabilir. Direncin birimi ohm (W) dur.

3.         Ayarlı Direnç (Reosta)

Devredeki akım şiddetini ayarlamak için  kullanılan değişken dirençlere reosta denir.

4.         Ampermetre

Elektrik akım şiddetini gösteren ölçü aletine ampermetre denir. Ampermetreler devreye daima seri bağlanır. Akım birimi amperdir.

5.         Voltmetre

Elektrik devrelerinde potansiyel farkı (gerilim) gösteren ölçü aletine voltmetre denir. Voltmetre gerilimi ölçülecek elemana daima paralel bağlanır. Potansiyel fark (gerilim) birimi volttur.

 

Diğer devre elemanları : Topraklama, sigorta

 

C. OHM KANUNU

 

Bir iletkenin uçlarındaki potansiyel fark (gerilim) ile iletkenin içinden geçen akım arasında sabit bir oran vardır. Bu orana iletkenin direnci denir.

 

-          Bir iletkenin direnci; öz direnci ve boyu ile doğru orantılı, kesit alanı ile ters orantılıdır.

Özdirenç : Birim uzunluk ve birim kesitteki iletkenin direncine denir. İletkenin cinsine bağlıdır ve ayırt edici bir özelliktir.

 

Kısa Devre : Elektrik akımının devresini direncin olmadığı yoldan tamamlamasına denir. Direnç üzerinden akım geçmez.

 

D. DİRENÇLERİN BAĞLANMASI

1. Seri Bağlama

Dirençlerin birer uçları birbirine bağlanarak (uç uca eklenerek) elde edilen bağlama şekline seri bağlama denir.

Eşdeğer direnç, dirençlerin toplamına eşittir.

Toplam potansiyel fark dirençlerin potansiyel farklarının toplamına eşittir.

 

2. Paralel Bağlama

Dirençlerin birer uçları bir noktada, diğer uçları da başka bir noktada olacak şekilde bağlanmalarına paralel bağlama denir.

Eşdeğer direnç, 1/Reş = 1/R1+1/R2+1/R3

Devrenin toplam akımı, kolların akımları toplamına eşittir.

Kollardaki potansiyel farklar birbirine eşittir.

 

III. ELEKTRİK DEVRELERİNDE AKIM VE GERİLİM

  1. SERİ BAĞLI DEVRELERDE AKIM VE GERİLİM

-       Seri bağlı devrelerde, toplam gerilim, devredeki dirençlerin gerilimlerinin toplanması ile bulunur.

-       Seri bağlı devrelerde, akım kollara ayrılmadığı için ana kol akımı (I), devredeki dirençlerin akımlarına eşittir.

-       Seri bağlı devrelerde, dirençlerden  geçen akım şiddeti sabit olduğundan, gerilimler, dirençlerin büyüklüğüyle doğru orantılı olur.

 

 

 

 

  1. PARALEL BAĞLI DEVRELERDE AKIM VE GERİLİM

-       Paralel bağlı devrelerde, paralel bağlı dirençlerin gerilimleri birbirine eşittir.

-       Paralel bağlı devrelerde, akım kollara ayrıldığı için toplam akım kollardaki akımların toplanması ile bulunur.

-       Her bir koldan geçen akım, o koldaki dirençle ters orantılıdır. Büyük dirençten az akım, küçük dirençten çok akım geçer.

IV. ÜRETEÇLERİN BAĞLANMASI

A. SERİ BAĞLAMA

1.  Düz Seri Bağlama

Seri bağlamada bir üretecin (+) ucu diğer üretecin (-) ucuna bağlanır. Bu durumda toplam potansiyel fark, üreteçlerin potansiyel farklarının toplamına eşit olur.

Üreteçler seri bağlandığında toplam potansiyel fark artar. Bu nedenle devre akımı artar. Çekilen akım şiddeti arttığı için üreteçlerin ömrü azalır.

2.  Ters Seri Bağlama

Seri bağlı üreteçlerin aynı kutupları birbirine bağlandığında üreteçler ters bağlanmış olur. Bu durumda şekildeki üreteçlerin toplam potansiyel farkı; V=V1+V2-V3 olur. (V1 + V2 > V3 ise,)

 

B. PARALEL BAĞLAMA

Üreteçlerin (+) uçları birbiriyle, (-) uçları da birbiriyle bağlanırsa buna paralel bağlama denir. Paralel bağlı üreteçlerin potansiyel farkları eşittir. Bu durumda toplam potansiyel fark; yine V kadar olur.

Üreteçlerin toplam potansiyel farkı bir üretecinki kadar olur. Bu nedenle üreteç sayısı arttıkça devrenin toplam potansiyel farkı ve akımı artmaz. Çekilen akım şiddeti artmadığı için üretecin ömrü uzun olur. (Üreteçlerin iç dirençleri ihmal ediliyor.)

 

V. GÜÇ VE ENERJİ

Elektronlar bir iletkenden geçerken iletkenin atomlarına çarparak titreşimlere sebep olurlar. Bu titreşimler iletkene ve çevreye yayılarak ısı enerjisinin oluşmasına sebep olurlar. Bu şekilde elektrik enerjisi ısı enerjisine dönüşmüş olur.

Isınan iletkenin erime noktası çok yüksek ise iletken akkor hale gelerek ışık enerjisi de yayar.

 

  1. ENERJİ

 

Bir elektrik devresinden akım geçirildiğinde iş yapılmış (bir miktar enerji harcanmış) olur. Bu enerji

Enerji = Gerilim x Akım x Zaman

 

E = V . I . t    olur.

 

                                             V2

V = I . R olduğundan enerji E = —- . t veya E = I2 . R. T şeklinde de ifade edilir.      

                                               R

 

E

V

I

R

t

Enerji

Gerilim

Akım

Direnç

Zaman

J

V

A

W

s

wh

V

A

W

h

 

      1 wh    =  3600 J

      1 kwh  =   1000 wh

      1 J      =   0,24 cal

 

 

B. ELEKTRİKSEL GÜÇ

 

Bir elektrik devre elamanının harcadığı güç;

           Harcanan enerji                         V . I . t

Güç =   ----------------------             P =    --------------

                Zaman                                    t       

 

Güç = Gerilim • Akım                P = V . I

 

                                              V2

V = l . R olduğundan güç   P = ---- veya P = l2 . R şeklinde ifade edilir.  

                                              R

 

P

V

l

R

Güç

Gerilim

Akım

Direnç

W

V

A

n

 

 

VI. MANYETİZMA

 

Demir, nikel, kobalt gibi maddeleri çekme özelliği gösteren cisimlere mıknatıs denir.

Elde ediliş biçimlerine göre; doğal ve suni mıknatıs şeklinde ikiye ayrılırlar.

Mıknatıslık sürelerine göre ise; geçici ve daimi mıknatıs şeklinde ikiye ayrılırlar. Mıknatıslar şekillerine göre incelendiğinde; atnalı, çubuk, U şeklinde ve pusula iğnesi şeklinde olanları vardır.

 

A. MIKNATISIN KUTUPLARI VE MANYETİK KUVVET ÇİZGİLERİ

Mıknatısın çekme özelliği fazla olan uç kısımlarına mıknatısın kutupları denir.

Çubuk mıknatıs tam ortasından bir iple asıldığında, kutuplardan biri kuzeye, diğeri güneye yönelir. Kuzeye yönelen uca kuzey kutup (N), güneye yönelen uca güney kutup (S) adı verilir.

 

Mıknatıslar; demir, nikel, kobalt gibi maddeleri çekerler. Mıknatıs tarafından çekilebilen bu tür maddelere manyetik maddeler denir.

Mıknatısın, manyetik cisimleri her yönde çekebildiği alana mıknatısın çekim alanı denir. Mıknatısın bu çekim alanına mıknatısın manyetik alanı da denir.

Mıknatısın çevresinde oluşturduğu bu manyetik alan, manyetik kuvvet çizgileri ile gösterilir.

 

Manyetik kuvvet çizgileri, mıknatısın  N  kutbundan çıkıp S kutbuna görecek şekilde yönlendirilir.

Bir mıknatısın manyetik kuvvet çizgileri, mıknatısın uçlarına yakın bölgelerde daha sık, uzak bölgelerde ise seyrektir. Manyetik alanın şiddeti manyetik kuvvet çizgilerinin sık olduğu yerlerde büyük ve manyetik kuvvet çizgilerinin seyrek olduğu yerlerde küçük olur.

 

B. MIKNATISLANMA

Manyetik maddeler, sürtünme, dokunma ve tesir ile mıknatıslanabilirler.

Bir mıknatısın manyetik alanı içine yerleştirilmiş, mıknatıs özelliği olmayan bazı maddeler, alan içinde belli bir süre kaldıktan sonra mıknatıslık özelliği kazanırlar. Bu tür mıknatıslanmaya tesir ile mıknatıslanma denir.

Isıtma, çarpma ve manyetik alanının ortadan kaldırılması gibi yollarla maddelerin mıknatıslık özellikleri yok edilebilir.

Mıknatıslık özelliği olmayan manyetik maddelerin manyetik özellik gösteren küçük bölgelerinin dizilişi düzensiz ve karışıktır. Mıknatıslandığında ise bu manyetik özellik gösteren küçük bölgelerin dizilişi düzenli hale gelir.

Demir, mıknatıslandığında mıknatıslığı geçici olur ve buna geçici mıknatıslanma denir.

Çelik ise mıknatıslık özelliğini uzun süre korur ve buna daimi (sürekli) mıknatıs denir.

 

Mıknatısın Bölünmesi:

Bir mıknatıs bölündüğünde oluşan her parçacığın mıknatıslığı devam eder. Bu nedenle her parçanın N ve S kutupları bulunur.

Bölünmüş mıknatısın bir ucu N kutbunu iter, diğer ucu ise çeker. N kutbunu iten uç N, çeken uç ise S tir. Mıknatısın bölme işlemi defalarca tekrarlandığında elde edilen her parçada N ve S kutuplarının etkisi devam eder.

 

Mıknatısların Çekme ve İtme Kuvvetleri :

iki mıknatıs birbirine yeterince yaklaştırıldığında aralarında çekme veya itme şeklinde bir kuvvet oluşacaktır.

Mıknatıslarda aynı tür kutuplar birbirini iter ve zıt kutuplar birbirini çeker.

 

Mıknatıs etkisinin ortamlardan geçişi:

Mıknatısın manyetiklik etkisi manyetik kuvvet çizgileri ile belirtilir. Bu manyetik kuvvet çizgileri manyetik maddelerde daha sık ve etkin olurlar. Buna karşılık manyetik olmayan maddelerde seyrek olacakları için mıknatıslık etkisini iyi iletemezler.

Manyetik alan, boşluk dahil her ortamda etkindir ve yalıtılması ortam etkisi ile mümkün değildir.

 

Bir mıknatısın kutuplarının pusula ile belirlenmesi:

Kutupları bilinmeyen bir mıknatısın hangi ucunun kuzey (N), hangi ucunun güney (S) olduğu bir pusula ile belirlenebilir.

Mıknatısın bir kutbu, pusula ibresinin kuzey yönü gösteren ucuna yaklaştırıldığında, çekme etkisi görülürse bu uç S kutubudur veya itme etkisi görülürse N kutbu olduğu anlaşılır.

 

  1. YERKÜRE'NİN MANYETİK ALANI

Ortasından bir iplik ile bağlanarak asılan çubuk mık sın belirli bir doğrultuyu alması, mıknatısa bir manyetik alanın etki ettiğini gösterir. Bu alan yerin manyetik alanıdır.

Mıknatısın N kutbu kuzeyi ve S kutbu güneyi gösteri kuzeyde bir güney mıknatıs kutbunun ve güneyde kuzey mıknatıs kutbunun olduğunu gösterir.

Pusula ibresi, manyetik kutuplar doğrultusunda sapacağı için, coğrafi kuzey-güney ekseni arasında bir açı oluşur. Bu açıya sapma açısı denir.

Yerin manyetik kutupları arasındaki eksen ile dönme ı seni arasında yaklaşık 15° lik açı vardır. Dünya'nın manyetik alanının gösterdiği etki yerin merkezine konmuş büyük bir çubuk mıknatısın manyetik alanına benzer

 

  1. ELEKTROMIKNATIS

İçinden elektrik akımı geçen telin yanına bir pusula yerleştirildiğinde pusula ibresinin saptığı gözlenir. Pusula ibresinin ancak manyetik alan etkisi ile saptığı bilindiğine göre akım geçen iletkenin çevresinde manyetik alan oluşturduğu anlaşılmaktadır.

Galvanoskop : Pusula tel sargı düzeneğine galvanoskop denir. Bu alet elektrik akımının varlığını tespit etmek için kullanılır.

Elektromıknatıs : Bir manyetik maddenin (demir çevresine üzeri yalıtılmış tel sarılıp akım verildiğinde manyetik madde (nüve) mıknatıs haline gelir. Buna elektromıknatıs denir.

 

Devredeki sarım sayısının veya akımın artması mıknatıslığın artmasını sağlar.

 

  1. İNDÜKSİYON AKIMI

Bir akım makarasına bir mıknatıs kutbu yaklaştırılırsa ya da uzaklaştırılırsa makara tellerinden elektrik akımı geçtiği görülür. Bu akıma indüksiyon akımı denir. İndüksiyon akımının oluşmasının nedeni telin çevrelediği yüzeyden geçen manyetik kuvvet çizgilerinin sayısının değişmesidir. Mıknatıs sola doğru hareket ettirilirken indüksiyon akımı 1 yönünde, mıknatıs sağa doğru hareket ettirilirse indüksiyon akımı 2 yönünde geçer.

 

İndüksiyon akımının şiddeti:

Sarım sayısının artması indüksiyon akımının şiddetini artırır. Mıknatısın veya akım makarasının hızının artması indüksiyon akımının şiddetini artırır.

 

VII. TRANSFORMATÖRLER

Transformatörler potansiyel farkı (gerilimi) artırmak veya azaltmakta kullanılır. Potansiyel farkı artıran transformatöre yükseltici transformatör, potansiyel farklı azaltan transformatöre alçaltan transformatör denir. Transformatörler yalnız alternatif akım gerilimini değiştirir.

 

Transformatörlerde kayıplar ihmal edilirse;

Primer gücü = Sekonder gücü, olur.

 

P1 = P2

 

V1.I1=V2.I2

 

V1  / V2  = I1 / I2  = n1  / n2

 

V1   : Primer gerilimi

V2   : Sekonder gerilimi

n1   : Primer sarım sayısı

n2   : Sekonder sarım sayısı

I1    : Primer akımı

I2    : Sekonder akımı

 

VIII ELEKTRİK AKIMININ IŞIK ETKİSİ

Günümüzde  teknolojinin  hızla  gelişmesinde,  elektrik enerjisinin  önemi  büyüktür.  Çevremize  baktığımızda, lambalar,  elektrikli ocaklar, elektrikli ütüler, televizyonlar, buzdolapları, çamaşır makineleri, elektrik motorları, elektrikli trenler elektrik enerjisi ile çalışan makinelere örnek olarak verilebilir.

Günlük yaşamda elektrik enerjisinden en fazla aydınlatmada yararlanmaktayız. Aydınlatma amacıyla kullanılan elektrikli cihazlara elektrik lambası denir. Elektrik lambaları elektrik enerjisini ışık enerjisine dönüştürür.

 

Elektrik lambaları iki şekilde yapılabilir. Bunlar elektrik ampulü ve boşalım tüpleridir.

 

A. ELEKTRİK AMPULÜ

Elektrik ampulünün içindeki ışık veren kısma flaman denir. Bu flaman erime noktası çok yüksek ve direnci çok büyük olan bir iletkenden yapılmıştır. Ampulün içi, daha fazla ışık vermesi ve ömrünün uzun olması için havası boşaltılmıştır. Camla kaplı kısmın içine azot ve argon karışımı gazlar koyulmuştur. Buna akkor flamanlı lamba da denir. Ampul alttaki yivli metal kısmı vasıtası ile duy adı verilen yuvasına takılarak devreye bağlanır.

Flamandan geçen elektrik akımı flamanın ısınmasına, dolayısıyla ışık yaymasına sebep olur. Çünkü flaman ince ve direnci yüksek bir telden yapılmıştır. Telin kesiti küçüldükçe iletkenin akıma gösterdiği direnç de artar. Akımın geçmesine direnen tel, ısınır ve ışık verir.

 

Ampulü Oluşturan Kısımlar

Flaman: Yüksek sıcaklıklara dayanıklı, ince ve direnci yüksek bir tel olduğunu söylemiştik. Bu tel helezon şeklinde sarılmıştır ve tungstenden yapılmıştır. Tungstenin erime sıcaklığı çok yüksek olduğu için erimeden akkor hâle gelebilme özelliğine sahiptir. Aşırı derecede ısınarak akkor hâle gelen tungstenden yapılmış flaman çevreye ışık yayar. Flaman ışık yayarken sıcaklığı yaklaşık 4000 °C dir.

 

Bakır tel: Flaman ile temas noktaları arasındaki iletimi sağlayan ve bakırdan yapılan metal iletkendir. Duya takılan ampulde, bakır tel elektrik akımının flamana iletilmesini sağlar.

 

Cam: Ampulün iç yapısını dış ortamdan ayıran kısımdır. Flamanın ısınmadan dolayı oksijenle temas edip yanmasını önlemek için havası boşaltılır, içine yanma özelliği olmayan azot ve argon gibi gazlar (asal gazlar) koyulur.

 

Temas noktaları: Ampulün duya takılarak devreye bağlanmasını sağlar. Ampuller değişik gerilim ve güçlerde çalışacak şekilde üretilir.

Ampullerin üzerinde kaç voltluk gerilim altında kullanılacağı ve gücü yazılıdır.

 

B. BOŞALIM (DEŞARJ) TÜPLERİ

Normal şartlar altında hava ve diğer gazlar iletken değildir. Yalnız basınçları düşürüldüğünde gazlar iletkenlik özelliği gösterirler. Gazların bu özelliğinden yararlanılarak boşalım tüpleri ile ışık elde edilir.

 

Boşalım   tüplerinin   iki   ucunda elektrotlar bulunur. Bu elektrotlara yüksek gerilim uygulandığında tüp içindeki gazlar iletken hale gelerek ışık yayarlar. Eğer tüp içindeki gazların basıncı yüksek değerde; yani atmosfer basıncına eşit değerde ise gazlar elektrik akımını iletmez ve ışık yaymaz.

Tüp içine değişik türde gaz konulabilir. Her gazın cinsine göre değişik renklerde ışık yayılır. Örneğin; neon gazı kullanıldığında kızıl, helyum gazı kullanıldığında pembe, argon gazı kullanıldığında mavi-beyaz, cıva buharı yeşil-mavi renkte ışık yayılır.

 

Boşalım tüpleri en yaygın olarak aydınlatmada kullanılır. Flüoresan lambaların temelini boşalım tüpleri oluşturur.

Bunun dışında boşalım tüpleri reklam lambası olarak da kullanılır.

 

IX. ELEKTRİK AKIMININ ISI ETKİSİ

Bir telden elektrik akımı geçince bu akım telin ısınmasına sebep olur. Elektrik akımını oluşturan elektronlar bir telden geçerken, elektronların hareketi telin atomları tarafından zorlaştırılır. Bu atomların elektronların hareketini engellemesinden dolayı, elektronların hareket enerjisinin bir kısmı ısı enerjisine dönüşür.

Bir devreden geçen elektrik akımının şiddeti arttıkça etkileri o kadar artar. Şekillerde görüldüğü gibi seri bağlı özdeş iki pilin gerilimi, bir pilin geriliminin iki katı olur. iki pil kullanıldığında devreden geçen elektrik akımı da iki katına çıkar. Böylece iki pil kullanıldığında tel daha çabuk ısınarak mumun daha kısa sürede erimesi sağlanır.

 

Çeşitli sigorta tiplerinin şeması ve işlevleri : Elektrik devrelerinde, aşırı akımları önleyerek, elektrik devrelerini hasarlardan koruyan devre elemanlarına sigorta denir. Sigortalar çok geniş alanlarda kullanılır. Sigortalar evlerde, iş yerlerinde ve elektrik santralleri gibi endüstri kuruluşlarında, kullanılacakları yerlerin özelliklerine uygun olarak yapılır.

Sigortalar, metal çifti sigortalar, manyetik sigortalar ve eriyen telli sigortalar olmak üzere üç gruba ayrılır.

1.   Metal çiftli sigortalar

Şekildeki devre akımı sigortadan geçerken metaller ısınmaya başlar. Sigortadaki iki metalin türü farklı olduğu için biri diğerinden fazla genleşir. Böylece metal çifti aşağı doğru bükülür ve X noktasından ayrılır. Böylece devre açılır ve akım kesilir.

2.   Manyetik sigortalar

Devreden aşırı akım geçmeye başlayınca sigortadaki makaranın içerisindeki demir çekirdek mıknatıslanarak karşısındaki metali çeker. Böylece X noktasından devre açılarak akım kesilmiş olur.

3. Eriyen telli sigortalar

Bu tip sigortalardan kofra tipi sigortalar yaygın olarak kullanılır. Porselenden yapılmış gövde üzerinde, gövde kapağı, buşon ve buşon kapağı gibi kısımlar bulunur.

A ve B uçları sigortanın devreye bağlanmasını sağlarken C kısmına da gövde kapağı takılır. Gövde kapağı kazaları önlemek için yapılmıştır.

Bu tip sigortalarda, eriyen telli buşon kullanılır. Devreden geçen aşırı akım, buşonun içindeki telden geçerek telin eriyerek kopmasını sağlar. Böylece devre açılarak akım kesilmiş olur. Bu durumda buşon atılır ve yenisi takılarak devre çalışabilir bir duruma getirilir.

 

X. ELEKTRİK AKIMININ KİMYASAL ETKİSİ

A. ELEKTROLİZ

İletken bir sıvının elektrik akımı ile kendini oluşturan elementlere ayrılmasına elektroliz denir.

Sıvılarda elektrik akımı iyonlar ile sağlanır. Saf suyun içinde (+) ve (-) yüklü iyonlar yeteri kadar bulunmadığından elektrik akımını iletmez.

Ancak saf su içine (+} ve (-) iyonlarına ayrışabilen maddeler konularak elektrik akımı iletilebilir. Bu maddeler asit, baz ve tuz olabilir.

Saf su içine tuz atıldığında iyonlar oluşacağından elektrik akımı iletilir.

Evlerimizde kullandığımız sular, içinde değişik kimyasal maddeler taşıdığı için elektrik akımını iletir. Bu nedenle ıslak ellerimizle elektrikli aletlerin fişlerini takmamalıyız.

Elektrik akımını ileten bu tür sıvılara elektrolit denir. Pilin (+) ucuna bağlanan elektrota anot, pilin (-) ucuna bağlanan elektrota katot denir.

 

Suyun Elektrolizi:

Elektroliz kabının içindeki suya birkaç damla sülfürik asit damlattığımızda elde ettiğimiz çözelti elektrik akımını iletir.

Pillerin (-) kutuplarının bağlı olduğu tüpte hidrojen, pillerin (+) kutuplarının bağlı olduğu tüpte ise oksijen gazı toplanır. Böylece suyun elektrolizi ile hidrojen ve oksijen gazı elde edilir.

Bilindiği gibi suyun yapısında hidrojen ve oksijen atomları (H2O) bulunur.

 

  1. METALLERİN KAPLANMASI

 

     Elektroliz ile cisimler, istenilen metal ile kaplanabilirler.

           Kaplamacılıkta elektrolit olarak kaplama maddesinin çözeltisinin kullanılması gerekir.

 

Örneğin, kaşık bakır ile kaplanacak ise kaşık katoda, bakır anoda yerleştirilmeli ve elektrolit olarak bakır bileşiği olan bakır klorürün sudaki çözeltisi kullanılır. Bu durumda devreye akım verildiğinde kaşığın üzeri bakır ile kaplanır.

Cl- iyonları (+) elektroda elektronlarını bırakırlar ve serbest hale geçerler. Eriyik içindeki (Cu++) ve (Cl-) iyonları bitince, kaplama işi durur. Bunu önlemek için (+) elektrot olarak, kaplayacak metal asılır ve kaplama sırasında harcanan atomlar (+) elektrottan alınmış olur. Cl- iyonları açığa çıkmak yerine bakır ile etkileşerek bakır klorür oluşturur. Böylece kaplama işleminin yeterince sürmesi sağlanır. Bakır elektrot bitince yerine yenisi asılır.

• Kaplama için tüm metaller kullanılabilir.

Nikel, krom gibi metaller paslanmayı önlemede; altın, gümüş gibi metallerde süs ve ziynet eşyalarının kaplanmasında kullanılır.

• Metal kaplama işlemi hem iletken yüzeylere (metallere) hem de yalıtkan yüzeylere (plastik, tahta, deri) uygulanabilir.

Fakat yalıtkan yüzeylerin önce iletken duruma getirilmesi gerekir.

 

XI. ÜRETEÇLER

  1. PİLLER

 

Günümüzde, insan hayatında pillerin çok önemi vardır. Kullandığımız aletlerin büyük bir kısmı piller ile çalışmaktadır. El feneri, radyo, kasetçalar, hesap makinesi, saat, fotoğraf makinesi gibi âletlerin çalışmasında piller kullanılır.

Silindir şeklinde bir yapıya sahip olan 1,5 voltluk kuru pillerin üst kısmının ortasında bulunan pirinçten yapılmış başlık, (+) kutuptur. Pilin bütün dış yüzeyini kaplayan çinko kap ise (-) kutuptur. Pilin yan yüzleri yalıtkan bir cisimle kaplanır. Sadece alt kısmında çinko levha açık bırakılır. Burası negatif kutup olur.

Yassı piller ise değişik voltajlarda yapılmıştır. Bunların üst yüzeyinde küçük halka şeklindeki kısım (+) kutup, büyük halka şeklindeki kısım ise (-) kutuptur.

Piller, kullanılacakları yerlere uygun olarak değişik büyüklükte ve şekillerde yapılırlar. Meselâ, kol saatlerinde çok küçük piller kullanılır.

Bir düzen içinde bağlanmış birden fazla pile batarya denir.

Piller, kimyasal enerjiyi elektrik enerjisine dönüştüren elemanlar olduğu için değişik türleri yapılabilmektedir. Bunlardan biri de volta pilidir.

Volta pilinde kullanılan sülfürik asit çözeltisinde, hidrojen (H+) ve sülfat (SO4}-2 iyonları bulunur. İyon, (+) veya (-) yüklü atom veya atom gruplarına denir. Çözeltideki hidrojen iyonları bakır elektrot üzerinde, sülfat iyonları ise çinko elektrot üzerinde toplanırlar.

Böylece bakırın (+) yükle ve çinkonun (-) yükle yüklenmesine sebep olurlar. Böylece pillerdeki (-) ve (+) kutuplar meydana gelir. Çinko üzerindeki bu (-) yükler, iletken ve ampul üzerinden geçerek (+) yüklü bakır elektrota doğru akarlar. Elektronların bu akışı sırasında ampul yanar.

Volta pili çok çabuk biter. Kullanışlı olmadığı için en çok kuru piller kullanılır.

 

B. AKÜMÜLATÖRLER

Uzun süre elektrik akımı elde etmek için pil yerine akümülatör (akü) denilen cihazlar kullanılır.

     Akümülatörler doldurulurken elektrik enerjisini yasal enerjiye çevirirler. Buna akümülatörün şarjı denir.

     Boşalırken ise kimyasal enerjiyi tekrar elektrik enerjisine çevirir. Buna da, akümülatörün deşarjı denir.

Akümülatörler sülfürik asit içine yerleştirilen kurşun plakalardan oluşur ve boşaldıklarında tekrar doldurulabilirler. Benzer işleve sahip olan piller ise boşaldıktan sonra bir daha doldurulamazlar.

Boşaldığı zaman doldurulabilen piller de vardır. Ancak bunların yapısı akümülatörlerden farklıdır.

 

Akümülatörün kullanımında dikkat edilecek bazı hususlar:

1.   Tamamen boşalıncaya kadar kullanılmamalıdır.

2.   Kısa devre edilmemelidir.

3.   Doldurulma sırasında akım, belli bir değerin üzerine çıkarılmamalıdır.

4.   Kutup başlarının paslanması önlenmelidir.

5.   Temiz tutulmalıdır.

• Akümülatörlerin en önemli kullanım yerleri; otomobil, uçak, denizaltı, tren, laboratuar ve telefon santralleri gibi yerlerdir.

 

C. ALTERNATİF AKIM ve DOĞRU AKIM JENERATÖRLERİ

Herhangi bir basit elektrik devresine akım, pil akümülatörden sağlanır. Pil veya akümülatörün verdiği akım tek yönlüdür. Bu tür akıma doğru akım denir. Şekilde de görüldüğü gibi  bir mıknatısın    kutupları    arasında oluşan manyetik alan içindeki iletken    (bobin)   döndürülecek olursa yönü ve şiddeti değişen bir akım elde edilir. Buna alternatif akım denir. Alternatif akım bir indüksiyon akımıdır. Alternatif akım elde edilen bu cihaza alternatif akım jeneratörü denir.

Doğru akımın (tek yönlü) elde edildiği jeneratöre doğru akım jeneratörü denir.

 

H. ELEKTRİK ENERJİSİNİN TAŞINMASI ve KULLANILMASI

Evlerimizde kullandığımız elektrik enerjisinin potansiyel farkı (voltaj) 220 V tur. Bu enerjinin üretildiği santraller ile tüketim merkezleri arasındaki uzaklık oldukça fazladır. Elektrik enerjisinin taşınması sırasında enerji kayıpllarının  en  aza düşürülebilmesi  için voltaj  yükseltilir. Transformatörlerle yükseltilen bu voltajın değeri 380000 volt olur. Yüksek voltajdaki elektrik enerjisinin akımı çok küçük olacağı için taşıma hatlarındaki iletkenlerde ısı enerjisi kaybıda en aza indirilmiş olur. Elektrik enerjisi tüketim merkezlerine taşındıktan sonra transformatörlerle kademeli olarak 220 V a düşürülerek evlerimizde kullanılır.

Günlük Hayatta Kullandığımız Bazı Elektrik Cihazları:

Ampul : Elektrik enerjisini ışık enerjisine dönüştüren cihaza elektrik ampulü denir.

Akım geçen flaman ısınarak akkor hale geçerek ışık yayar.

Isıtıcılar: Elektrik enerjisini ısı enerjisine dönüştüren cihaza denir. Elektrik sobası, su ısıtıcısı ve ütü bu tip cihazlardandır.

Sigorta : Elektrik tesislerinde, kaza veya yanlış kullanım sonucu aşırı akım çekilmesi halinde, yangın çıkmasını ve can güvenliğinin tehlikeye girmesini önler.

Zil : Bir elektro mıknatıs ile kontrol edilen tokmak düzenli olarak çana vurdurularak elektrik enerjisi ses (hareket) enerjisine dönüştürülür.

Eektrik Motoru : Elektrik enerjisini mekanik enerjiye dönüştüren cihazlara denir. Manyetik alan içindeki bobine (rotor) akım verilerek manyetik kuvvetin etkisiyle rotorun ve milin dönmesi sağlanır.

Mikrofon : Sesi elektrik enerjisine dönüştüren cihaza denir.

Hoparlör: Elekrik enerjisini sese dönüştüren cihaza denir.

Transistor : Transistörler akım uygulandığında, içinde meydana gelen elektrik alanı, serbest elektronlara sadece bir yönde hareket sağlar. Transistörler elektrik akımını tek yönde geçiren elemanlar olduğu için alternatif akımı doğru akıma dönüştürmede kullanılabilir.

Elektrik devrelerinde istenildiği zaman elektik akım şiddetini yükselten transistorlar de kullanılabilir.

Amplifikatör : Şiddeti zayıf olan elektrik enerjilerini karakterini değiştirmeden yükselten elektronik cihazlara denir. Amplifikatörlerin kendisine verilen akımın şiddetini artırması, sesin elektriksel yöntemlerle yükseltilmesini sağlar.

Radyo : Bir vericiden gönderilen elektromanyetik dalgalar anten ile alınarak elektrik enerjisi olarak radyoya verilir.

Radyoda kuvvetlendirilen bu enerji ses enerjisine dönüştürülür.

Telsizler ve cep telefonları da aynı prensiple çalışırlar.

Televizyon : Verici antenden yayınlanan ses ve görüntünün özelliğini taşıyan elektromanyetik dalgalar televizyon antenleriyle alınarak kuvvetlendirilip ses ve görüntüye dönüştürülür.

Telefon : Bir telefon ahizesinde hem hoparlör, hem de mikrofon bulunur. Mikrofon, konuşmalarımızı alarak karşı tarafa iletilmesini sağlar. Hoparlör ise karşı taraftan gelen konuşmaları duymamızı sağlar.

 

 

 

 

 

 GÜNEŞ SİSTEMİ VE UZAY

Güneş Sisteminin Genel Özellikleri

1. Güneş sisteminde Dünya'nın dışında 8 tane daha gezegen vardır.

2. Gezegenler Güneş'e farklı uzaklıkta, elips şeklindeki yörüngelerinde, aynı yönde dönerler.

3. Güneş, elips şeklindeki yörüngelerin, odaklarından birinde yer alır.

4. Gezegenler Güneş etrafında döndükleri gibi, kendi eksenleri etrafında da dönerler.

A. DÜNYA'NIN ŞEKLİ ve SONUÇLARI

Dünya kutuplardan basık Ekvator'dan şişkin kendine has bir şekle sahiptir.

Dünya'nın şeklinin sonuçlan

1. Kutuplar yerin merkezine, Ekvator'a göre daha yakındır. Bunun sonucu olarak kutuplarda yer çekimi fazladır. Dünya tam küresel olsaydı çekim her tarafta aynı olurdu.

2. Ekvator yarı çapı herhangi bir meridyenin yarı çapından büyüktür.

3. Güneş ışınlarının gelme açısını etkiler. Güneş ışınları Ekvator'dan kutuplara doğru, her enleme 1° eğik açıyla gelir.

4. Sıcaklık dağılışını etkiler.

5. Aydınlanma çizgisi daire biçimindedir. Bundan dolayı Dünya'nın bir yarısı gece bir yarısı gündüzdür.

6. Ay tutulması esnasında Dünya'nın gölgesi Ay yüzeyine daire şeklinde düşer.

7.  Meridyenlerin boyları birbirine eşitken, paralellerin boyları ekvatordan kutuplara doğru küçülür.

B. DÜNYA'NIN HAREKETLERİ

Dünya'nın Güneş sisteminde iki önemli hareketi vardır.

1. Kendi ekseni etrafındaki hareketi (Günlük)

2. Güneş etrafındaki hareketi (Yıllık)

Dünya'nın Kendi Ekseni Etrafındaki Hareketi

Kuzey ve güney kutuplarını Dünya'nın merkezinden geçerek birleştiren hayali çizgiye Dünya'nın ekseni denir.

•    Dünya kendi ekseni etrafındaki dönüşünü, batıdan doğuya doğru 24 saatte tamamlar.

•    Dünya kendi ekseni etrafında atmosferi ile döndüğünden, bu dönüş hissedilmez.

Dünya'nın kendi ekseni etrafındaki dönüşünün sonuçları ve etkileri;

1. Gece - gündüz birbirini izler.

2. Güneş ışınlarının geliş açıları değişir. (Güneş ışınları sabah ve akşam eğik açıyla, öğle vakti dik açıyla gelir.)

3. Günlük sıcaklık farkları oluşur.

4. Cisimlerin gün içindeki gölge uzunlukları değişir.

• Dünya Güneş çevresindeki dönüşünü, elips şeklindeki yörüngesi üzerinde, 365 gün 6 saatte tamamlar.

• Dünya'nın yörüngesi üzerindeki hızı saniyede 30 km dir.

• Dünya'nın Güneş'e olan uzaklığı sabit değildir. Bazen  yaklaşırken   bazen   uzaklaşır.   Bunun sebebi Dünya yörüngesinin elips şeklinde olmasıdır.

• Dünya'nın Güneş'e olan uzaklığının artması ya da azalması, Dünya üzerinde sıcaklık dağılışını etkilemez. Sıcaklık dağılışını etkileyen temel faktör Güneş ışınlarının geliş açısıdır.

C. DÜNYA'NIN EKSEN EĞİKLİĞİ

Dünya'mız kutup noktalarından geçen bir eksen etrafında döner. Dünya'nın dönme ekseni ile destek ekseni arasında 23,5° lik bir açı vardır.

Dünya ekseninin 23,5° eğik oluşunun sonuçları şunlardır:

1. Mevsimlerin oluşmasına sebep olur.

2. 21 Aralıkta Güney Yarımkürenin, 21 Haziranda ise Kuzey Yarımküre'nin Güneş'e daha dönük olmasına sebep olur.

3. Gece ile gündüz arasındaki farkın ekvatordan kutuplara doğru gittikçe artmasına sebep olur.

Mevsimler ve Gece - Gündüz Süreleri

Türkiye'nin de yer aldığı kuzey yarım kürede, sonbahar 23 Eylülde başlar, 21 Aralıkta biter. Kış 21 Aralıkta başlar ve 21 Marta kadar sürer, ilkbahar 21 Martta başlar, 21 Hazirana kadar devam eder. Yaz ise 21 Haziranda başlar ve 23 Eylülde biter.

21 Mart ve 23 Eylülde güneş ışınları ekvator düzlemine paralel olarak gelir. Bu sebeple yeryüzünün her tarafında gece ve gündüz süreleri eşit olur.

21 Haziranda güneş ışınları ile ekvator düzlemi arasında 23.5° lik bir açı vardır. Bu sebeple 21 Haziranda kuzey yarım kürenin 66,5° enleminden, kuzey kutup noktasına kadar olan bölgesi 24 saat aydınlık olur. Yani bu bölgede gündüz 24 saat sürer.

21 Haziranda güney yarım kürenin 66,5° enleminden, güney kutup noktasına kadar olan bölgesinde ise, gece süresi 24 saat olur.

21 Aralıkta güneş ışınları ile ekvator düzlemi arasındaki açı 23,5° olur. Bu sebeple 66,5° enleminden güney kutup noktasına kadar olan bölge 24 saat aydınlık olur. Yani bu bölgede gündüz 24 saat sürer.

AY

Dünyanın tek uydusu ve ona en yakın gök cismidir. Ay’ın Dünya'ya olan ortalama uzaklığı 384.000 km dir. Çapı ortalama olarak 3.500 km olan Ay, bu büyüklüğü ile dünyanın 50 de biri kadardır.

Ay'da atmosfer yoktur. Hava ve su bulunmadığı için meteorolojik olay görülmez.

Dünya, Güneş'in çevresinde hareket ederken Ay da Dünya'nın çevresinde hareket eder. Dünya'nın Güneş'in çevresinde ve Ay'ın Dünya'nın çevresinde hareketi sırasında izledikleri yörüngeler elips şeklindedir.

1. Ay'ın Hareketleri

• Kendi ekseni etrafındaki hareketini 29.5 günde tamamlar.

• Dünyanın  etrafındaki  hareketini  29.5  günde tamamlar.

• Dünya ile birlikte, Güneş etrafındaki hareketini 365 günde tamamlar.

• Ay'ın kendi ekseni etrafındaki hareket süresi, dünya çevresindeki hareket süresine eşit olduğu için yeryüzünden, Ay'ın daima aynı yüzü görülür.

• Yeryüzünde güneş günü 24 saat olurken, ay günü 24 saat 50 dakika olarak gerçekleşir. 50 dakikalık farktan dolayı: Gel-git (Med-Cezir) olayı her gün kıyılarda bir önceki güne göre 50 dakikalık gecikmeyle ortaya çıkar.

2. Ay'ın Evreleri

Ay Güneş'ten aldığı ışınları yansıttığından ve Dünya'nın etrafındaki hareketinden dolayı farklı şekillerde görülmektedir. Ay'ın değişik şekillerde görülmesine Ay'ın evreleri denir.

I. Ay, Güneş ile Dünya arasına girdiğinde, Ay'ın karanlık yüzü Dünya tarafında olur. Bu durumda Ay'ı göremeyiz. Ay'ın bu evresine yeni ay denir.

II. Yeni Ay evresinden yaklaşık bir hafta sonra, Ay'ın Dünya'ya bakan yüzünün yarısı görülür. Bu evreye ilk dördün denir.

III. İlk dördün evresinden yaklaşık bir hafta sonra, Ay'ın Dünya'ya dönük yüzünün tamamı görülür. Bu evreye dolunay adı verilir.

IV. Dolun Ay evresinden yaklaşık bir hafta sonra, Ay'ın Dünya'ya dönük yüzünün yarısı görülür. Bu evreye son dördün denir.

Son dördün evresinden yaklaşık bir hafta sonra Ay tekrar yeni ay evresine geçerek düzenli olarak Ay'ın evreleri oluşmaya devam

 

Yeni ay ile ilk dördün arasında Ay, Türk Bayrağı'ndaki hilalin farklı şekilleri olarak görülür. Yani ince bir hilâl şeklinden, yarım daire şekline doğru değişmeler gözle­nir. Benzeri görünüm, son dördün ile yeni ay evreleri arasında da gözlenir.

3.   Ay Tutulması

Dünya, Güneş ile Ay arasına girerek, Ay'ın bütününü ve­ya bir bölümünü gölgelerse ay tutulması meydana gelir.

4.   Güneş Tutulması

Ay, Dünya ile Güneş arasına girdiğinde Dünya'nın bazı yerleri güneş ışığı alamaz. Bu duruma Güneş tutulma­sı denir.

GÜNEŞ'İN YAPISI ve DÜNYA'YA ETKİSİ

Güneş yaklaşık olarak küre biçiminde ve Dünya'mızdan çok büyük olan ısı ve ışık kaynağıdır. Güneş Dün­ya'mızdan çok uzakta olduğu için küçük görülür.

Güneş'in çapı, Dünya'nın çapının 100 katına ve Ay'ın çapının 400 katına eşittir.

Günlük hayatta yön tayini yapılırken, Güneş'in doğduğu yön doğu ve battığı yön batı olarak kabul edilir.

Güneş'in sıcaklığı çok fazladır. Bu nedenle Güneş'in ya­pısında bulunan maddeler gaz halindedir. Bu gazların dörtte üçünden biraz azını hidrojen dörtte birinden biraz azını helyum; diğer kısmını da çeşitli gazlar oluşturur.

Güneş'in yapısındaki hidrojen atomlarının helyuma dö­nüşmesi sırasında, enerji açığa çıkar. Buna güneş enerjisi denir.

GÜNEŞ SİSTEMİNDEKİ GEZEGENLER

Güneş etrafında dönen büyük gök cisimlerine gezegen denir.

Gezegenler Güneş'in çevresinde elips şeklindeki yö­rüngeler üzerinde dönerler.

1.   Merkür                    6.   Satürn

2.          Venüs                      7. Uranüs

3.          Dünya                               8. Neptün

4.          Mars                                 9. Plüton

5.          Jüpiter

Asteroitler: Asteroit kelimesi; yıldıza benzeyen anlamı­na gelir. Fakat asteoritler yapı olarak gezegenlere ben­zerler. Asteroitler, Güneşin etrafında Mars ve Jüpiter arasındaki yörüngeleri üzerinde hareket ederler.


Kuyruklu Yıldızlar : Kuyruklu yıldızlar gerçekte değildir. Güneş'ten aldıkları ışığı yansıtırlar. Kuyruklu yıldızlar Güneş'e  uzak olan  kısımları,  gaz  bulutundan oluşmuş birer kuyruk şeklindedir. Kuyruğun uzunluğu ve şekli zamanla değişir.

Kuyruklu yıldızlar 3 ana bölümde oluşur.

1. Çekirdek      2. Baş       3. Kuyruk

Meteorlar, Güneş sistemindeki gezegenlerin aralarındaki boşlukta bulunur. Işık yaymazlar.

Bunlardan bazıları, Dünya'ya yakın bir yerden geçerken, çekim etkisiyle Dünya'nın atmosferine girerler.

Atmosfere büyük bir hızla giren meteor, sürtünme sonucu ısınır ve akkor duruma gelerek ısı ve ışık verirler. Atmosferden çıkınca soğuyan meteor dünyadan uzaklaşarak gözden kaybolur.

Dünya atmosferine giren bir meteor, yüksek sıcaklık sebebiyle yanarak parçalanabilir. Yanmayan kısmı ve külleri yeryüzüne düşebilir. Yeryüzüne düşen meteor veya parçalarına göktaşı adı verilir.

YILDIZLAR

Güneş, Güneş sisteminin merkezinde bulunan, orta büyüklükte ve Dünya'mıza en yakın olan yıldızdır.

Güneş gibi, kendiliğinden ısı ve ışık veren gök cisimlerine yıldız adı verilir. Yıldızlardan bazıları Güneş'ten büyüktürler. Örneğin; Epsilon, Vega ve Anteras gibi yıldızlar.

Güneş Dünya'mıza yakın olduğundan en parlak büyük görünür. Yıldızlar dünyamızdan uzak olduğundan küçük görünürler.

Yıldız kümesine galaksi denir. Yıldızlar tek ve çift kümeler biçiminde bulunurlar.

Hemen bütün yıldızlarda en bol element hidrojen daha sonra helyum olur.

Çok sayıda yıldızlardan ve Güneş'ten oluşan galaksiye Samanyolu denir. Yer küremizle birlikte Güneş Sistemi Samanyolu Galaksisinin içinde bulunur.

Yıldızlarla Gezegenler Arasındaki Farklar

1.          Yıldızlar kendiliğinden ısı ve ışık yayan gök cisimleridir. Gezegenler ise kendiliğinden ısı ve ışık yaymazlar. Ancak yıldızlardan gelen ışığı yansıtırlar.

2.          Yıldızlar birbirlerine göre konum değiştirmezler. Gezegenler ise birbirlerine göre konum değiştirirler.

3.           Yıldızların sıcaklığı çok yüksektir. Gezegenler ise, soğuyarak katılaşmışlardır.

4.          Yıldızların ışığı titreşir. Gezegenlerin titreşmez.

5.          Yıldızlar nokta görünümündedirler. Gezegenler ise yüzeysel bir tabaka şeklindedirler.

 

 

 MÜFREDAT DIŞINDA OLANLAR

 

 

Bağ Doku : Vücudun bütünlüğünün sağlanmasında etkilidir.  Diğer dokuların arasını doldurarak hem onlara desteklik yapar, hem de bir arada belli bir düzen içinde kalmalarını sağlar. Temel bağ doku hücrelerden ve bu hücrelerin arasını dolduran liflerden meydana gelir. Bu dokuda bulunan bazı hücreler mikrop yiyerek, bağışıklığın sağlanmasında etkili olurlar.

 

Bakteri: Monera aleminde yer alan zarla çevrili gerçek ve belirgin çekirdeği ve organelleri bulunmayan prokaryotik yapıdaki en ilkel tek hücreli canlı.

 

Bölünür (Sürgen - Meristem) Doku : Bitkilerde ömür boyu enine ve boyuna büyümeyi sağlayan dokular.

 

 

Çenek : Bitkilerde yumurtalığı çevreleyen hücreler gelişir ve embriyon için gerekli besini oluşturur.  Bu bölüme çenek adı verilir. Çenek; fasulye ve nohut gibi bitkilerde iki tane, buğday ve mısır gibi bitkilerde bir tanedir.

 

Çiçek : Yüksek yapılı bitkilerin üreme organına çiçek denir.

 

Çizgili kaslar (iskelet kasları): İskelet kasları çok sayıda kas demetinden oluştuğu için çizgili kaslar da denir.

 

Dermis: Hayvanlarda derinin alt tabakasına verilen ad.

 

Değişmez Dokular : Bölünür doku hücrelerinin farklılaşmasıyla oluşan dokulardır. Bölünme yetenekleri yoktur. Bitkinin dış etkenlerden korunması, madde taşıması fotosentezle besin üretilmesi ve topraktan su alınması gibi bir çok görevi yerine getirirler.

 

Destek Doku : Bitkilere biçim ve desteklik veren dokudur. Desteklik işlevini hücre çeperinde bulunan selüloz yapar.  Pek doku ve sert doku olmak üzere ikiye ayrılır.

 

Doku : Belirli görevleri yapmak üzere özelleşmiş hücrelerin oluşturduğu gruplara doku adı verilir. Örnek : Kemik doku, kas doku.

 

Döl Almaşı : Eğrelti otunda olduğu gibi, eşeyli ve eşeysiz üremenin düzenli olarak birbirini izlemesi biçiminde görülen üremeye döl almaşı denir.

 

 

Düz kaslar :  İsteğimiz dışında kasılırlar ve iç organların yapısında bulunurlar. Uzun süreli, fakat yavaş kasılabilme özelliğindendir. Beyaz renkli görünürler.

 

Embriyon (Bitki taslağı) : Zigotun bölünüp gelişmesiyle embriyon oluşur.

 

 

 
 
  Bugün 22 ziyaretçi (33 klik) kişi burdaydı! KENAN ÖVSENE  
 
Radyo D - Canlı Yayın Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol